Av. Gözde Yavuzer
  • Yayınlar
  • Uzmanlık Alanları
      • Gayrimenkul Hukuku
      • Aile Hukuku
      • Miras Hukuku
      • Kira Uyuşmazlıkları
      • İş Hukuku
      • Şirketler Hukuku
      • Start-Up Girişim Hukuku
      • Bilişim Hukuku
      • Kişisel Verilerin Korunması Hizmetleri
      • Marka Hukuku ve Tescil İşlemleri
      • E-Ticaret Hukuku
      • Trafik Kazaları ve Değer Kaybı Tazminatı
      • Kat Mülkiyeti Uyuşmazlıkları
      • Sağlık Hukuku ve Malpraktis
      • Uluslararası Vatandaşlık Hukuku
  • Uyum Danışmanlığı
  • Hakkımızda
  • Onlıne Danışmanlık
  • İletişim
  • Menu Menu
  • Anasayfa
  • Yayınlar
  • Uzmanlık Alanları
      • Gayrimenkul Hukuku
      • Aile Hukuku
      • Miras Hukuku
      • Kira Uyuşmazlıkları
      • İş Hukuku
      • Şirketler Hukuku
      • Start-Up Girişim Hukuku
      • Bilişim Hukuku
      • Kişisel Verilerin Korunması Hizmetleri
      • Marka Hukuku ve Tescil İşlemleri
      • E-Ticaret Hukuku
      • Trafik Kazaları ve Değer Kaybı Tazminatı
      • Kat Mülkiyeti Uyuşmazlıkları
      • Sağlık Hukuku ve Malpraktis
      • Uluslararası Vatandaşlık Hukuku
  • Uyum Danışmanlığı
  • Hakkımızda
  • Online Danışmanlık
  • İletişim

Uluslararası Marka Başvurusu Nasıl Yapılır?

Uluslararası Marka Başvurusu ve Tescili: Kapsamlı Bir Rehber

Giriş: Küresel Pazarda Marka Korumanın Vazgeçilmezliği

Günümüzün küreselleşen iş dünyasında ve hızla dijitalleşen pazarlarda, markaların korunması yalnızca ulusal sınırlar içerisinde kalmayıp, uluslararası alanda da stratejik bir zorunluluk haline gelmiştir. Bir markanın tüm haklarının yasal olarak güvence altına alınabilmesi ve marka sahibinin bu haklara tam anlamıyla sahip olabilmesi için tescil edilmesi kritik bir adımdır. Küresel ticaretteki artış ve dijital platformların yaygınlaşmasıyla birlikte, markaların sınır ötesi korunması artık bir ayrıcalık değil, işletmelerin sürdürülebilirliği ve rekabet gücü için temel bir gerekliliktir. Dolayısıyla marka tescili, ulusal marka başvurularıyla sınırlı olmayıp; uluslararası alanda yapılmalıdır.

Uluslararası marka tescili, sadece hukuki bir formalite olmaktan öte, işletmelerin küresel rekabette ayakta kalabilmeleri ve büyüyebilmeleri için stratejik bir yatırım aracı olarak değerlendirilmelidir. Araştırma materyalleri, marka tescilinin “güvenilirlik ve prestij,” “rekabet avantajı,” “marka değerinde artış,” ve “yatırım çekme” gibi pek çok faydasını defalarca vurgulamaktadır.  Şirketler Hukuku ve Start-up Hukukunun vazgeçilmez bir alanıdır. Bu durum, tescilin pasif bir koruma mekanizması olmanın ötesinde, aktif bir büyüme ve değer yaratma aracı olduğunu açıkça göstermektedir. Bir markanın uluslararası alanda tescil edilmesi, yalnızca taklitleri engellemekle kalmaz, aynı zamanda tüketicide güven oluşturur, pazarlama faaliyetlerini güçlendirir ve şirketin genel değerini artırarak potansiyel yatırımcılar için daha cazip hale getirir. Bu bağlamda, tescilin işletmenin uzun vadeli sürdürülebilirliği ve kârlılığı için temel bir ön koşul olduğu anlaşılmaktadır. Bu makale, uluslararası marka tescili süreçlerini, farklı yöntemlerini, sunduğu avantajları, karşılaşılabilecek potansiyel sorunları ve bu sorunlara karşı hukuki korunma yollarını kapsamlı bir şekilde ele almayı amaçlamaktadır.

Uluslararası Marka Tescilinin Temel Önemi

Uluslararası marka tescili, bir işletmenin küresel pazardaki varlığını sağlamlaştırması ve gelecekteki büyüme potansiyelini maksimize etmesi açısından hayati bir role sahiptir. Bu tescil, markanın hukuki, ticari ve finansal boyutlarda güçlü bir temel üzerine inşa edilmesini sağlar.

Hukuki Koruma ve Hak Sahipliği

Bir markanın yasal olarak korunması, kopyalama, çalma veya izinsiz kullanım gibi hukuki sorunların önüne geçilmesi için uluslararası marka başvurusu yapmak ve markayı tescil ettirmek büyük önem taşır. Tescil, marka sahibine markayı münhasıran kullanma hakkı tanır ve üçüncü kişilerin izinsiz kullanımını engeller. Bu münhasır hak, marka sahibinin ticari faaliyetlerini güvence altına almasını ve markasının itibarını korumasını sağlar. Hukuki koruma olmadan, bir markanın değeri kolayca aşındırılabilir ve taklitçiler tarafından istismar edilebilir. Uluslararası tescil, markanın tescil edildiği her ülkede yasal bir dayanak oluşturarak, marka sahibine uluslararası alanda da güçlü bir hukuki pozisyon kazandırır.

Rekabet Avantajı ve Pazar Hakimiyeti

Tescilli bir marka, tüketiciler nezdinde güvenilirlik ve kalite algısı oluşturarak işletmeye önemli bir rekabet avantajı sağlar. Tüketiciler, yasal olarak korunan ve tanınmış markalara daha fazla güven duyma eğilimindedir. Bu güven, müşteri sadakatini artırır ve markanın pazar payını genişletmesine yardımcı olur. Global pazarda bilinirlik ve tanınırlığı artırma potansiyeli, tescilli bir markanın pazarlama ve reklam faaliyetlerinde daha etkin kullanılmasını mümkün kılar. Marka tescili, işletmenin rakiplerinden farklılaşmasını sağlayarak, tüketicilerin zihninde benzersiz bir konum edinmesine olanak tanır.

Marka Değeri ve Finansal Getiriler

Marka tescili, markanın değerini doğrudan artırır ve bunun şirketin genel değerine ve yatırım çekiciliğine olumlu yansımaları olur. Tescilli bir marka, finansal bir varlık olarak kabul edilir ve bilançoda yer alabilir, bu da şirketin piyasa değerini yükseltir. Ayrıca, tescil, lisanslama ve franchising gibi ek gelir fırsatları sunar. Marka sahibi, markasını üçüncü kişilere lisanslayarak veya franchise vererek ek gelir elde edebilir ve markasının pazardaki yaygınlığını artırabilir. Bu durum, markanın sadece bir ürün veya hizmet adı olmaktan çıkıp, kendi başına bir gelir kaynağı haline gelmesini sağlar.

Yasal Uyuşmazlıkları Önleme ve Haksız Rekabetten Korunma

Marka tescili, yasal uyuşmazlık riskini önemli ölçüde azaltır ve haksız rekabete karşı yasal yollarla hak talep etme imkanı sunar. Hukuki güvenceye sahip bir marka, rakiplerin markayı taklit etmesini veya kopyalamasını engeller. Bu durum, işletmelerin daha cesur ve geniş kapsamlı pazarlama ve büyüme stratejileri geliştirmesine olanak tanır. Güven, inovasyonu ve pazar genişlemesini tetikler.

Marka tescilinin sağladığı hukuki koruma, markanın pazardaki itibarını ve güvenilirliğini artırır. Artan güvenilirlik, daha fazla müşteri sadakati ve pazar payı getirir. Bu da markanın finansal değerini yükseltir ve lisanslama gibi yeni iş modellerine kapı açar. Dolayısıyla, tescil, sadece bir riskten korunma aracı değil, aynı zamanda proaktif bir iş geliştirme ve değer maksimizasyonu stratejisinin temelini oluşturur.

Uluslararası Marka Tescili Yöntemleri: Seçenekler ve Karşılaştırma

Uluslararası marka tescili, işletmelerin küresel pazarlarda markalarını korumak için çeşitli yollar sunar. Bu yöntemler, işletmenin hedef pazarlarına, bütçesine ve stratejik önceliklerine göre farklı avantajlar ve dezavantajlar taşır.

Doğrudan Ulusal Başvuru

Uluslararası marka tescili almanın en temel yollarından biri, koruma talep edilen her ülkenin kendi marka tescil ofisine ayrı ayrı başvuru yapmaktır. Bu yöntem, özellikle Madrid Sistemi’ne dahil olmayan ülkelerde geçerlidir veya marka sahibinin belirli bir ülkede doğrudan başvuru yaparak daha fazla kontrol sağlamak istemesi durumunda kullanılır. Her ülkenin kendi mevzuatına ve süreçlerine uyum gerektirmesi nedeniyle bu yöntem, zaman alıcı ve maliyetli olabilir. Ayrıca, her ülke için ayrı bir başvuru, farklı dillerde yazışma ve yerel vekil ihtiyacı doğurabilir.

Madrid Sistemi (Madrid Protokolü): Tek Başvuru, Çoklu Ülke Koruması

Madrid Sistemi, Madrid Protokolü’ne üye ülkelerde geçerli olan, tek bir uluslararası başvuru ile markanın birden çok ülkede tescil edilmesini sağlayan bir sistemdir. Türkiye, 1 Ocak 1999 tarihinden bu yana Madrid Protokolü’ne taraftır ve bu sistem sayesinde Türkiye’de yapılacak tek bir başvuru ile 124 ülkede uluslararası marka tescili alınabilmektedir.

Madrid Sistemi’nin başlıca avantajları şunlardır:

  • Tek Başvuru Formu ve Tek Dil: Marka sahipleri, tek bir dilde (İngilizce, Fransızca veya İspanyolca) hazırlanmış başvuru formunu kullanarak birden fazla ülkede başvuru yapabilirler.
  • Maliyet ve Zaman Tasarrufu: Her ülke için ayrı ayrı başvuru ücretleri ödenmediği için maliyet açısından avantajlıdır. Ayrıca, tek bir merkezden yapılan yönetim, sürecin daha hızlı ilerlemesini sağlar.
  • Esneklik: Marka sahibinin iş stratejisinin değişmesi veya finansal durumunun gelişmesi gibi durumlarda markanın yeni pazarlarda da korunmasına olanak tanır.
  • Uluslararası Tanınırlık: Tek bir başvuru ile markanın uluslararası alanda tanınmasını ve korunmasını sağlar.

Diğer Bölgesel Tescil Sistemleri

Madrid Sistemi dışında, belirli coğrafi bölgelerde geçerli olan başka bölgesel tescil sistemleri de bulunmaktadır:

  • Avrupa Birliği Marka Tescili (EUTM): Tek bir başvuruyla tüm Avrupa Birliği ülkelerinde koruma sağlar. EUTM’nin önemli bir avantajı, menşe ülkede başvuru zorunluluğu aranmamasıdır, bu da Madrid Protokolü’ndeki 5 yıllık bağımlılığı ortadan kaldırır. Ancak, EUTM sisteminde tek bir ülkede ret kararı alınması durumunda, bu ret tüm AB ülkelerinde geçerli olur, bu da önemli bir dezavantajdır.
  • BENELUX Marka Tescili: Belçika, Hollanda ve Lüksemburg ülkelerini kapsayan bölgesel bir tescil sistemidir.
  • OAPI ve ARIPO Marka Tescilleri: Afrika Birliği ülkeleri için geçerli olan bölgesel tescil sistemleridir.

Madrid Sistemi maliyet ve zaman avantajı sunsa da, Madrid Protokolü’ne üye olmayan ülkeler için doğrudan ulusal başvuru zorunluluğu devam etmektedir. Ayrıca, Madrid Sistemi’nin 5 yıllık “bağımlılık” kuralı (esas tescilin iptali halinde uluslararası tescilin de düşmesi) önemli bir risk faktörüdür. Avrupa Birliği Marka Tescili (EUTM) ise menşe ofis bağımlılığı olmaması açısından avantajlıyken, tek bir ret kararının tüm birliği etkilemesi önemli bir dezavantajdır. Bu durum, işletmelerin küresel stratejilerini belirlerken sadece kolaylığa değil, aynı zamanda potansiyel risklerin yönetimine de odaklanmaları gerektiğini göstermektedir.

Araştırma materyalleri, Madrid Sistemi’nin “tek başvuruyla 124 ülkede tescil” ve “maliyet avantajı” gibi cazip yönlerini vurgularken, EUTM’nin “menşe ülkede başvuru zorunluluğu aranmaması” gibi farklı bir avantajını öne çıkarmaktadır. Ancak, EUTM’nin “tüm ülkelerin işlemleri birbirlerine bağlıdır. Bu nedenle marka başvurusu bir ülkede ret edildiğinde diğer ülkelerde de ret edilmektedir” dezavantajı da belirtilmiştir. Bu durum, marka sahiplerinin sadece kolaylık ve maliyet avantajına odaklanmayıp, aynı zamanda başvuru stratejilerini hedef pazarların coğrafi dağılımı, markanın hassasiyeti ve risk toleransları doğrultusunda dikkatlice belirlemesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Örneğin, tek bir ret kararının tüm Avrupa Birliği’ni etkilemesi riski, bazı durumlarda Madrid Sistemi üzerinden ayrı ayrı ülke seçmenin daha güvenli olabileceği anlamına gelmektedir.

Uluslararası Marka Tescil Yöntemlerinin Karşılaştırması

Tablo 1: Uluslararası Marka Tescil Yöntemlerinin Karşılaştırması

Özellik Madrid Sistemi (Madrid Protokolü) Avrupa Birliği Marka Tescili (EUTM) Doğrudan Ulusal Başvuru
Kapsam 124+ üye ülke (tek başvuruyla seçilebilir) 27 AB üyesi ülke (tüm AB’yi kapsar) Tek ülke
Başvuru Süreci Tek başvuru (menşe ofis aracılığıyla WIPO’ya) Tek başvuru (EUIPO’ya) Her ülke için ayrı başvuru
Maliyet Avantajı Yüksek (tek tek ülkelere göre) Yüksek (tek tek AB ülkelerine göre) Düşük (tek ülke için) / Yüksek (çoklu ülke için)
Ortalama Süre 12-18 ay 6-12 ay Ülkeden ülkeye değişir
Menşe Ofis Bağımlılığı İlk 5 yıl var (esas tescile bağımlılık) Yok Yok
Ret Kararının Etkisi Sadece ilgili akit taraf ülkesi Tüm AB üyesi ülkeler Sadece ilgili ülke
Dil İngilizce, Fransızca veya İspanyolca Başvuru sahibinin seçtiği bir AB dili Ülke dilleri

 

Madrid Sistemi Başvuru Süreci Adım Adım

Madrid Sistemi, uluslararası marka tescili sürecini basitleştirmeyi amaçlayan çok aşamalı bir yapıdır. Bu süreç, menşe ofis, Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü (WIPO) ve akit taraf ofisleri arasında koordineli bir şekilde ilerler.

Menşe Ofis Aracılığıyla Başvuru

Madrid Sistemi’nde uluslararası marka başvurusu yapmak için genellikle menşe ofis, yani marka sahibinin ülkesindeki resmi marka tescil kurumu aracılığıyla başvuru yapılır. Türkiye için bu menşe ofis, Türk Patent ve Marka Kurumu (TPMK)’dur. Marka sahibi, uluslararası marka başvurusu yapmak istediği markası için hazırladığı başvuru formunu menşe ofise iletir. Bu aşamada, başvuru yapılacak markanın sahibi, işareti, mal ve hizmetler bakımından esas yapılan başvuruyla uyumlu olması gerekmektedir; uluslararası marka başvuruları esas başvurunun kapsamından dışarı çıkamaz. Başvuru için gerekli belgeler arasında başvuru formu, marka örneği, sınıflandırma bilgileri ve ücretlerin ödendiğine dair dekont gibi unsurlar bulunur. Ayrıca, başvurulan ülkelerin diline göre çeviriler de gerekebilir.

WIPO’ya (Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü) İletim ve Şekli İnceleme

Menşe ofis, başvuru evraklarını ve birtakım hususları inceleyip teyit ettikten sonra, başvuru tam ve eksiksizse uluslararası marka başvurusunu İsviçre’nin Cenevre kentinde bulunan WIPO’ya iletir. Marka sahibi tarafından doğrudan WIPO’ya yapılan başvurular kabul edilmez; başvuruların menşe ofis aracılığıyla yapılması zorunludur.

WIPO’ya iletilen uluslararası marka başvurusu, WIPO tarafından şeklen incelemeye tabi tutulur. Bu inceleme, başvurunun uygun ve doğru bir biçimde yapılıp yapılmadığını kontrol etmeyi amaçlar. Başvuruyu uygun bulan WIPO, başvuruyu uluslararası sicile kaydeder ve WIPO gazetesinde yayınlar. Bu yayın, markanın uluslararası alanda duyurulmasını sağlar. Bu işlemlerin sonunda WIPO, marka korumasının istenmiş olduğu akit taraf ofislerine bildirimde bulunarak tescil sürecini bir ileri seviyeye taşımış olur.

Akit Taraf Ofislerinde Değerlendirme

WIPO tarafından bildirim alan Akit Taraf ofisleri, başvuruları kendi ulusal mevzuat ve kurallarına uygun olarak değerlendirmeye alır. Bu değerlendirme süreci, markanın ilgili ülkede tescil edilebilir olup olmadığını belirler. Değerlendirme, genellikle 1 yıl veya en geç 18 ay içerisinde bitirilmek zorundadır. Bu çok aşamalı yapı (menşe ofis, WIPO, akit taraf ofisleri), her aşamada titiz bir takip ve uzmanlık gerektirir. İlk aşamada yapılan bir hata veya eksiklik, tüm uluslararası başvuru sürecini olumsuz etkileyebilir veya geciktirebilir.

Madrid Sistemi sürecini adım adım anlatan doktrin, başvurunun menşe ofis tarafından incelenip WIPO’ya iletilmesi ve ardından WIPO’nun şekli incelemesi sonrası akit taraf ofislerine bildirimde bulunmasını detaylandırır. Bu sıralı ve bağımlı süreç, her aşamada doğru ve eksiksiz bilgi akışının önemini göstermektedir. Özellikle “esas başvurunun kapsamlarından dışarı çıkamaz” ifadesi, ilk ulusal başvurunun uluslararası korumanın sınırlarını belirlediğini ve bu nedenle başlangıçtaki hazırlığın ne kadar kritik olduğunu vurgular. Bir zincirin en zayıf halkası kadar güçlü olduğu gibi, uluslararası tescil süreci de en zayıf aşamasındaki hatadan etkilenecektir. Bu durum, sürecin başından itibaren profesyonel hukuki desteğin neden hayati olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Marka Tescilinde Ret ve Kabul Süreçleri

Marka tescil süreci, başvurunun kabul edilmesiyle sonuçlanabileceği gibi, belirli nedenlerle reddedilmesiyle de sonuçlanabilir. Ret nedenleri genellikle mutlak ve nispi ret nedenleri olarak ikiye ayrılır ve her birinin kendine özgü itiraz süreçleri bulunur.

Mutlak Ret Nedenleri

Mutlak ret nedenleri, markanın yasal kriterlere uygun olmaması durumunda Türk Patent ve Marka Kurumu (TPMK) tarafından re’sen (kendiliğinden) dikkate alınan ve tescili mutlak surette engelleyen durumlardır. Bu nedenler arasında şunlar bulunur:

  • Markanın ayırt edici niteliğe sahip olmaması.
  • Ticaret alanında cins, çeşit, vasıf, kalite, miktar, amaç, değer, coğrafi kaynak belirten işaretler olması.
  • Malların üretildiği veya hizmetlerin sunulduğu zamanı gösteren işaretler olması.
  • Aynı veya aynı türdeki mal veya hizmetlerle ilgili olarak tescil edilmiş ya da daha önceki tarihte tescil başvurusu yapılmış bir markayla aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer işaretler olması.
  • Ticaret alanında herkes tarafından kullanılan veya belirli bir meslek, sanat veya ticaret grubuna mensup olanları ayırt etmeye yarayan işaret veya adlandırmaları münhasıran veya esas unsur olarak içeren işaretler.
  • Malın doğası gereği ortaya çıkan şeklini ya da başka bir özelliğini veya teknik bir sonucu elde etmek için zorunlu olan veya mala asli değerini veren şekli ya da başka bir özelliğini münhasıran içeren işaretler.
  • Mal veya hizmetin niteliği, kalitesi veya coğrafi kaynağı gibi konularda halkı yanıltacak işaretler.
  • Paris Sözleşmesi’ne göre üye devletlere ait hükümranlık/hanedanlık armaları, bayraklar ve amblemler ile devletler tarafından kabul edilmiş resmi kontrol ve garanti işaretleri.
  • Dini değerleri veya sembolleri içeren işaretler.
  • Kamu düzenine veya genel ahlaka aykırı işaretler.
  • Tescilli coğrafi işaretten oluşan ya da tescilli coğrafi işaret içeren işaretler.

Bu nedenlerden birinin varlığı durumunda, başvuru tescili talep edilen mal ve hizmetlerin tamamı veya bir kısmı için reddedilir.

Nispi Ret Nedenleri

Nispi ret nedenleri, mutlak ret nedenlerinden farklı olarak, kişilerin tescil edilmek istenen marka üzerinde münhasıran sahip oldukları öncelik hakkına dayanır. Bu nedenler, daha önceki bir tarihte başvurusu yapılmış veya tescil edilmiş bir markayla aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer olması durumunda ortaya çıkar. Nispi ret nedenlerinin varlığı halinde, TPMK tarafından kendiliğinden gözetilmez; ilgilisinin veya üçüncü bir kişinin itirazı üzerine dikkate alınır.

İtiraz Süreçleri ve Hukuki Yollar

Akit Taraf Ofisleri, değerlendirme süreci bittikten sonra markanın o ülkede tescil edilip edilmeyeceğini WIPO’ya bildirir. WIPO’ya gelen bildirimden sonra başvurunun durumu Uluslararası Sicil’e kaydedilerek marka sahibi bilgilendirilir.

Eğer Akit Taraf Ofislerinden birine ya da birkaçına ait ofisler markanın reddine veya kısmen korunmasına yönelik bir karar verirse, bu karar WIPO’ya gönderilir. WIPO, bu kararı uluslararası sicile kaydederek WIPO gazetesinde yayınlar ve marka sahibini bilgilendirir. Bir Akit Taraf Ofisinin verdiği ret kararı, diğer Akit Taraf Ofislerinin vereceği kararı etkilemez; sadece ilgili ülkedeki marka tescil durumunu ilgilendiren bir karardır.

Nispi ret nedenlerinin varlığı durumunda, başvurunun ilan edildiği tarihten itibaren üçüncü kişilere 2 aylık bir itiraz süresi verilir. Bu süre içinde, üçüncü kişiler, ilgili nedenlere dayanarak Türk Patent ve Marka Kurumu’na marka tescil reddine itirazda bulunabilirler. Bu itiraz dilekçesi, belirli koşullara uygun olmalı ve uzman vekiller tarafından hazırlanmalıdır.

TÜRKPATENT, yapılan itirazı değerlendirir ve başvuruyu reddedebilir veya kısmi ret kararı verebilir. Bu karara karşı, itiraz eden taraf, 2 ay içinde Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’na başvurabilir. Kurulun vereceği karar kesindir. Ancak, itiraz sahibi bu karara karşı Fikri ve Sınai Mülkiyet Hakları Mahkemesi’ne başvurarak kararın iptalini talep edebilir. Bu süreç, marka başvurusu sahipleri için Türk Patent’in kararına karşı son bir yasal başvuru hakkı sunar ve mahkeme tarafından nihai bir karara bağlanır. Mahkeme kararına karşı genel hükümler uyarınca istinafa gidilebilir.

Madrid Sisteminde 5 Yıllık Bağımlılık Kuralı

Madrid Sisteminde uluslararası tescilli markalar, esas tescile tescil tarihinden itibaren 5 yıl bağımlı kalır. Bu, uluslararası tescilin, dayandığı ulusal tescilin geçerliliğine bağlı olduğu anlamına gelir. 5 yıllık süre içerisinde esas tescil iptal edilir, reddedilir ya da hükümsüz kılınırsa, bunlara bağlı uluslararası marka tescilleri de düşer. Bu durumların aksi olursa, yani esas tescil 5 yıl boyunca geçerliliğini korursa, öngörülen 5 yıllık sürenin sonunda uluslararası marka, esas tescilden bağımsız hale gelir.

Mutlak ret nedenleri kurum tarafından otomatik olarak değerlendirilirken, nispi ret nedenleri için üçüncü kişilerin aktif itirazı gereklidir. Bu durum, marka sahiplerinin sadece kendi başvurularını değil, aynı zamanda benzer markaların bülten yayınlarını da düzenli olarak takip etmeleri gerektiğini göstermektedir. Aksi takdirde, benzer bir markanın tescil edilmesi riskiyle karşı karşıya kalınabilir. Ayrıca, Madrid Sistemi’ndeki 5 yıllık bağımlılık kuralı, ulusal tescilin güçlü ve sağlam tutulmasının uluslararası koruma için ne kadar kritik olduğunu vurgulamaktadır.

Mutlak ret nedenlerini “re’sen dikkate alınan” olarak tanımlayan doktrin, nispi ret nedenlerinin ise “ilgilisinin veya üçüncü bir kişinin itirazı üzerine” gündeme geldiğini belirtir. Bu ayrım, marka sahipleri için proaktif bir izleme stratejisinin gerekliliğini ortaya koymaktadır. Eğer bir marka sahibi, benzer bir markanın yayınlanmasını takip etmez ve 2 aylık itiraz süresi içinde itirazda bulunmazsa, nispi ret nedeni oluşsa dahi o marka tescil edilebilir. Bu durum, pasif kalmanın potansiyel hak kayıplarına yol açabileceği anlamına gelir. Ayrıca, 5 yıllık bağımlılık kuralı, esas tescilin (ulusal başvuru) uluslararası koruma için sürekli bir temel teşkil ettiğini ve bu temelin zayıflaması halinde uluslararası korumanın da tehlikeye gireceğini göstermektedir. Bu, ulusal ve uluslararası tesciller arasında kritik bir bağlantı olduğunu ve stratejik yönetimin önemini pekiştirmektedir.

Uluslararası Marka Tescilinin Maliyet Avantajları ve Yenileme

Uluslararası Marka Tescilinin Maliyet Avantajları ve Yenileme

Uluslararası marka tescili, küresel pazarlara açılmak isteyen işletmeler için stratejik bir yatırım olup, özellikle Madrid Sistemi aracılığıyla önemli maliyet avantajları sunar. Ancak bu avantajlar, uzun vadeli bir yenileme sürecini de beraberinde getirir.

Maliyet Avantajları ve Ücretleri

Madrid Sistemi’nin getirdiği en önemli avantajlardan biri, her ülkede teker teker başvuru yapma zorunluluğunu ortadan kaldırmasıdır. Bu durum, her ülke için ayrı ayrı başvuru ücretleri ödenmediği için Madrid Sistemi’ni maliyet açısından oldukça avantajlı bir konuma getirir. Marka sahipleri, tek bir başvuru ile birden fazla ülkede koruma elde ederek önemli ölçüde tasarruf sağlayabilirler.

Madrid Sistemi kapsamında ödenmesi gereken iki ana ödeme kalemi bulunmaktadır:

  1. Menşe Ofise Ödenmesi Gereken Tutar: Bu, ulusal marka ofisine yapılan ilk ödemedir. Örneğin, Türkiye’den tescil yapılmak istenen bir marka için Türk Patent ve Marka Kurumu’na belirli bir ücret (örneğin 440₺) ödenmesi gerekmektedir.
  2. WIPO’ya Ödenmesi Gereken Tutar: Bu ödeme, İsviçre Frangı olarak WIPO’ya yapılır ve Madrid Sistemi’nin web sitesinden hesaplanarak ödenebilir. Bu iki ödeme tamamlandıktan sonra tescil süreci başlar ve web sitesinden, WIPO bilgilendirme mesajlarından veya WIPO Gazetesi’nden takip edilebilir.

Markanın Yenilenmesi

Madrid Sistemi tarafından tescil edilmiş bir uluslararası markanın tescil süresi 10 yıl olarak belirlenmiştir. Markalar, tescil tarihinden başlamak üzere 10 yıl süreyle koruma altına alınırlar. Ancak, korumanın devam etmesi ve tescilin geçerliliğini sürdürmesi için her 10 yılda bir tescilin yenilenmesi talep edilmesi gerekir. Talep edilen yenileme sonrasında yenileme ücreti yatırılarak bir 10 yıl daha marka koruması sağlanır. Bu düzenli yenileme, markanın uluslararası alandaki yasal varlığını kesintisiz bir şekilde sürdürmesini sağlar.

Madrid Sistemi başlangıçta maliyet avantajı sunsa da, 10 yıllık yenileme döngüsü ve iki aşamalı ödeme yapısı (menşe ofis ve WIPO) uluslararası marka korumasının sürekli bir finansal taahhüt olduğunu göstermektedir. İşletmelerin bu uzun vadeli maliyetleri bütçelerine dahil etmeleri, markalarının kesintisiz korunması için hayati önem taşır.

Doktrin, Madrid Sistemi’nin “maliyet açısından avantajlı” olduğunu belirtirken, aynı zamanda “iki adet ödeme” yapılması gerektiğini ve “her 10 yılda bir korumasının ve tescilinin devam etmesi için tescilin yenilenmesini talep etmesi gerekir” ifadesini kullanır. Bu durum, başlangıçtaki avantajın, uzun vadede düzenli ve planlı bir finansal yükümlülüğe dönüştüğünü göstermektedir. İşletmelerin sadece ilk başvuru maliyetlerini değil, aynı zamanda 10 yıllık periyotlarla ortaya çıkacak yenileme ücretlerini de stratejik bütçeleme süreçlerine dahil etmeleri gerektiği çıkarımı yapılabilir. Bu, marka tescilinin bir kerelik bir işlemden ziyade, sürekli bir yatırım ve yönetim süreci olduğunu vurgulamaktadır.

Uluslararası Marka Tescili Sorgulama Yöntemleri

Uluslararası marka tescili sürecinde atılacak ilk ve en kritik adımlardan biri, kapsamlı bir marka sorgulaması yapmaktır. Bu sorgulama, potansiyel riskleri önceden tespit ederek zaman ve maliyet kaybını engeller.

Ön Araştırmanın Önemi

Yeni tescil edilecek markaların daha önce benzer şekilde tescilli olup olmadığının öğrenilmesi için uluslararası marka tescili sorgulamasının yapılması kritik öneme sahiptir. Bu sorgulama sayesinde, başvurunun durumu ve en son hangi hareketliliğin yapıldığı görülebilir. Marka tescili almak için atılacak ilk adımlardan biri olarak kabul edilen bu işlem, tescil ettirmek istenen markanın daha önce var olup olmadığını anlamanın en kısa yoludur. Eğer benzer bir marka zaten tescilli ise, başvuru reddedilebilir ve yapılan masrafların geri alınması mümkün olmaz, bu da önemli vakit kayıplarına yol açar. Bu nedenle, kapsamlı bir ön araştırma yapılmaması, başvurunun reddedilme riskini artırır ve önemli maliyet ile zaman kaybına yol açar. Bu durum, proaktif risk yönetiminin, reaktif sorun çözmeden çok daha etkili ve ekonomik olduğunu göstermektedir.

Sorgulama Yöntemleri

Uluslararası marka tescili sorgulaması yapmak için farklı yöntemler mevcuttur:

  1. Ülke Marka Tescil Ofislerinin Veri Tabanları: Marka tescili aranan ülkenin doğrudan marka tescil ofislerinin veri tabanlarında arama yapılabilir. Bu arama sayesinde, markanın tescil ettirilmek istenen ülkede benzer veya aynı bir markanın olup olmadığı öğrenilebilir.
  2. WIPO Veri Tabanı: Uluslararası marka tescili sorgulaması, WIPO veri tabanından gerçekleştirilerek Madrid sistemine üye olan bütün ülkelerin veri tabanında tescillenmiş olan markalar arasından sorgulama yapılabilir. WIPO’nun Global Brand Database’i gibi araçlar, geniş bir coğrafi alanda kapsamlı bir araştırma yapma imkanı sunar.

Doktrin, “uluslararası marka tescili sorgulama”nın “ilk adımlardan sayılabilir” ve “yapılması gereken ilk işlemlerden biridir” olduğunu belirtir. Ayrıca, “başvuru reddedilirse yapılan masrafların geri alınması mümkün değildir” ve “ön araştırma yapılmaması, reddedilme riskini artırır” gibi ifadeler, bu adımın atlanmasının doğrudan finansal ve zaman kaybına yol açtığını göstermektedir. Bu durum, marka tescil sürecinin başlangıcında yapılan detaylı ve doğru bir araştırmanın, sonraki aşamalardaki potansiyel hukuki ve finansal sorunları önlemede kritik bir rol oynadığını ortaya koymaktadır.

Sosyal Medya Platformlarında Marka İhlalleri

Dijital Çağda Marka Koruması: Alan Adı ve Sosyal Medya İhlalleri

Dijitalleşmenin hızla ilerlemesiyle birlikte, markaların korunması alanı geleneksel fiziki taklitçiliğin ötesine geçerek alan adları, sosyal medya hesapları ve arama motoru anahtar kelimeleri gibi soyut dijital varlıkları da kapsamak zorunda kalmıştır. Bu durum, marka ihlallerinin doğasını değiştirmiş ve yeni koruma stratejilerini zorunlu kılmıştır.

Alan Adı (Domain) ve Marka Güvenliği

Alan adı, bir markanın dijital kimliğini ve güvenilirliğini yansıtan temel bir unsurdur. Doğru alan adı seçimi, marka güvenliği için hayati öneme sahiptir. Yanlış bir alan adı seçimi veya tescil edilmeyen bir alan adı, markayı kötü niyetli kişiler karşısında savunmasız bırakabilir.

Dijital dünyada sıkça karşılaşılan bir ihlal türü olan “Cybersquatting” (Alan Adı Korsanlığı), marka sahibinden önce başkaları tarafından alan adının tescil edilerek haksız çıkar elde etme girişimidir. Bu durum, “önce gelen önce alır” kuralı nedeniyle alan adı tescilinde kolaylıkla gerçekleşebilir; zira alan adı alınırken, başvuru sahibi ile alan adı arasında herhangi bir hukuki bağ olup olmadığına bakılmamakta, yalnızca aynı alan adının daha önce alınıp alınmamış olduğu kontrol edilmektedir.

Bu tür ihlallere karşı alınabilecek önlemler arasında, sadece ana alan adının değil, aynı zamanda yanlış yazım ve benzeri türevlerinin de tescil edilmesi yer alır. Bu sayede, marka adına benzeyen diğer alan adlarının kötü niyetli kişilerce kullanılmasının önüne geçilebilir ve markanın dijital dünyadaki varlığı daha iyi korunabilir. Alan adı anlaşmazlıklarında, uluslararası düzenleyici kuruluş ICANN (İnternet Tahsisli Sayılar ve İsimler Kurumu) ve WIPO (Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü) önemli roller üstlenir. WIPO, marka ihlalleri ve alan adı anlaşmazlıklarına çözüm sunarak marka sahiplerinin haklarını koruma yoluna gider.

Sosyal Medya Platformlarında Marka İhlalleri

Sosyal medya platformlarının yaygınlaşmasıyla birlikte, markaların izinsiz ve kötü niyetli kullanımı, sahte ürün listelemeleri, yanıltıcı içerikler ve karalama eylemleri de artış göstermiştir. Marka adının izinsiz ve kötü niyetli kullanımı, dijital platformlarda ciddi zararlara yol açabilir.

Arama motorlarında “yönlendirici kod” veya “anahtar sözcük” olarak marka kullanımının da ihlal oluşturabileceği belirtilmektedir. Örneğin, Google Adwords gibi reklam sistemlerinde, reklam veren işletmelerin arama sonuçlarında üst sıralarda yer alabilmek adına, kendi faaliyet alanında kalitesi ve tanınırlığıyla müşteriler tarafından aratılan markaları veya sloganları anahtar sözcük olarak kullanması, marka hakkı ihlali olarak değerlendirilebilir.

Bu tür dijital ihlaller karşısında hukuki yaptırımlar uygulanabilir. Sosyal medya üzerinden bir firmanın veya markanın itibarını zedeleyecek şekilde kötülemek, karalama amacıyla hareket etmek suç teşkil edebilir ve birtakım hukuki yaptırımlar ile karşı karşıya kalınmasına neden olabilir. Firmalara karşı doğrudan hakaret suçu işlenmesi mümkün olmasa da, kişilik haklarının ihlali gündeme gelebilir; zira tüzel kişilerin de kişilik hakları bulunmaktadır. Dolayısıyla kişilik hakları ihlal edilen tüzel kişiler, ilgili kanunlar gereği mahkemeye başvurabilir ve maddi ve manevi tazminat talep edebilirler. Gerekli görülürse, savcı söz konusu karalamayı yapan kişi veya kişiler hakkında ceza davası açabilir.

Dijitalleşme, marka ihlallerinin doğasını değiştirmiş ve geleneksel fiziki taklitçiliğin ötesine taşımıştır. Artık Fikri Mülkiyet Hukuku, Bilişim Hukuku ve Teknoloji Hukuku; marka koruması, alan adları, sosyal medya hesapları ve hatta arama motoru anahtar kelimeleri gibi soyut dijital varlıkları da kapsamak zorundadır.

Doktrin, dijital dünyada ortaya çıkan “cybersquatting” (alan adı korsanlığı) ve sosyal medya üzerinden marka karalama gibi yeni ihlal türlerini detaylandırır. “Önce gelen önce alır” kuralını vurgulayan bilgiler, alan adı tescilinde proaktif davranmanın (benzer türevleri de tescil etme) ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Bu durum, marka koruma stratejilerinin artık sadece fiziki ürün ve hizmetleri değil, markanın dijital kimliğini ve itibarını da kapsayacak şekilde genişlemesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Dijital platformlardaki ihlallerin hızlı yayılma potansiyeli, anında müdahale ve sürekli izleme gerekliliğini artırmaktadır.

Uluslararası Marka Tescilinde Sık Yapılan Hatalar ve Önleme Yolları

Uluslararası marka tescil süreci, karmaşık yapısı nedeniyle çeşitli hatalara açık olabilir. Bu hatalar, işletmeler için önemli maliyet ve zaman kayıplarına yol açabilir. Bu bölümde, sık yapılan hatalar ve bunların nasıl önlenebileceği detaylandırılacaktır.

Ön Araştırma Yapılmaması

Markanızın benzersizliği kontrol edilmeden yapılan başvurular, reddedilme riskini önemli ölçüde artırır. Eğer seçilen marka daha önce tescil edilmiş veya benzeri bir marka mevcutsa, başvuru reddedilebilir ve bu durum, yapılan masrafların geri alınamamasına ve önemli vakit kayıplarına neden olabilir.

Çözüm: Kapsamlı bir ön araştırma, uluslararası marka veri tabanları aracılığıyla dünya genelinde benzer veya aynı markaların varlığını incelemeyi içerir. Bu araştırma, markanın uluslararası alanda tescil edilebilirliğini anlamak için oldukça faydalıdır. Ayrıca, alanında uzman bir marka ve patent avukatından danışmanlık almak, marka araştırmasını detaylı bir şekilde yaparak olası sorunları önceden tespit etmeye ve markanın tescil edilebilirliği konusunda önemli bilgiler sunmaya yardımcı olur.

Doğru Sınıf Belirleyememe

Marka tescil işlemlerinde ürün ve hizmetlerin doğru sınıflandırılması, markanızın koruma kapsamını belirler. Uluslararası Nice Anlaşması’na göre 45 adet marka sınıfı bulunmaktadır (1-34 arası mal sınıfları, 35-45 arası hizmet sınıfları). Yanlış bir sınıf seçimi, markanın yetersiz korunmasına neden olabilir. Örneğin, gıda sektöründe faaliyet gösteren bir işletmenin, bu sektöre özel sınıfları seçmemesi durumunda markası yeterince korunmayabilir. Ayrıca, tescil edilmiş bir markaya sonradan yeni sınıflar eklenmesi mümkün olmadığından, markanın kullanıldığı veya ileride kullanılması ihtimali yüksek olan sektörlerin doğru belirlenmesi çok önemlidir.

Çözüm: Uzman rehberliğinde, işletmenin mevcut ve gelecekteki faaliyet alanlarına uygun doğru Nice Sınıflarının belirlenmesi, markanın kapsamlı ve etkili bir şekilde korunmasını sağlar.

Başvuru Belgelerini Eksik veya Hatalı Hazırlama

Tescil başvurusunda sunulması gereken belgelerin eksiksiz ve doğru şekilde hazırlanması büyük önem taşır. Eksik ya da hatalı belgeler, başvuru sürecini uzatabilir veya tamamen reddedilmesine neden olabilir. Örneğin, başvuru formu, marka örneği, sınıflandırma ve ücretlerin ödendiğine dair dekont gibi belgelerin tam ve doğru olması gerekmektedir.

Çözüm: Belgelerin doğru ve eksiksiz hazırlanmasını sağlamak için profesyonel destek almak, sürecin hızlanmasına ve olumlu sonuçlanmasına yardımcı olur.

İtirazlara Karşı Hazırlıksız Olma

Başvurunuzun Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından yayınlanmasının ardından üçüncü şahısların itiraz hakkı bulunmaktadır. Bu itirazlar, başvurunun reddedilmesine yol açabilir. Nispi ret nedenlerinin varlığı durumunda, başvurunun ilan edildiği tarihten itibaren üçüncü kişilere 2 aylık bir itiraz süresi verilir.

Çözüm: Bu süreçte profesyonel hukuki destek almak, itirazlara karşı hızlı ve etkili çözümler üretmek için kritik öneme sahiptir. Bir marka ve patent avukatı, itiraz dilekçesinin hazırlanması ve sürecin yönetilmesi konusunda uzmanlaşmıştır.

Tescil Sonrası Süreçleri İhmal Etme

Marka tescil süreci tamamlandıktan sonra bile markanın korunması için düzenli takip yapılmalıdır. Tescil süresi Türkiye’de 10 yıl olup, bu süre dolmadan yenileme işlemlerinin yapılması gerekir. Ayrıca, markanın taklit edilmediğinden emin olmak için düzenli izleme hizmeti almak önemlidir.

Çözüm: Düzenli takip ve izleme hizmetleri, markanın uzun vadeli korunmasını ve değerinin sürdürülmesini sağlar.

Sık yapılan hataların çoğu, bilgi eksikliği, deneyimsizlik ve süreç yönetimi yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. Bu durum, uluslararası marka tescilinin sadece hukuki değil, aynı zamanda stratejik bir proje yönetimi becerisi gerektiren karmaşık bir hukuki süreç olduğunu göstermektedir. Bu nedenle, marka tescilinin başarılı olması için sadece hukuki bilgi değil, aynı zamanda detaylara dikkat, proaktif planlama ve sürekli takip gerektiren bir disiplin olduğu çıkarımı yapılabilir. Bu da avukatın rolünü sadece hukuki danışmanlık değil, aynı zamanda süreç yönetimi ve risk azaltma açısından da kritik hale getirmektedir.

Uluslararası Marka İhlali Durumunda Hukuki Yollar ve Cezai Yaptırımlar

Uluslararası Marka İhlali Durumunda Hukuki Yollar ve Cezai Yaptırımlar

Marka hakkının ihlali, marka sahibinin ticari itibarını ve finansal değerini doğrudan etkileyen ciddi bir durumdur. Bu tür durumlarda, marka sahibinin başvurabileceği hem hukuki hem de cezai yollar bulunmaktadır.

Hukuk Davaları

Marka hakkının ihlali durumunda marka sahibinin başvurabileceği çeşitli hukuki yollar mevcuttur. Bu davalar, ihlalin niteliğine ve marka sahibinin taleplerine göre farklılık gösterebilir:

  • Tecavüzün Tespiti Davası: Marka hakkına tecavüz fiilinin varlığının mahkeme kararıyla tespit edilmesini amaçlar. Bu dava genellikle, tecavüzün önlenmesi, durdurulması veya tazminat talebi gibi icraî nitelikteki davalarla birlikte ele alınır.
  • Muhtemel Tecavüzün Önlenmesi Davası: Henüz gerçekleşmemiş ancak gerçekleşme ihtimali yüksek olan bir marka hakkı ihlalinin önlenmesi amacıyla açılır. Bu dava, potansiyel bir zararın önlenmesi amacıyla hızlı ve etkili bir müdahale sağlayarak marka hakkının korunmasını amaçlar.
  • Markaya Tecavüz Fiilinin Durdurulması Davası: Devam eden bir marka hakkı ihlalinin sona erdirilmesini talep eder. Kusurun varlığı durumunda, hak ihlali mağduru, tecavüz fiilinin durdurulması talebinin yanı sıra tazminat da talep edebilir.
  • Markaya Tecavüz Fiilinin Kaldırılması Davası: İhlal sonucunda ortaya çıkan durumun ortadan kaldırılmasını, örneğin taklit ürünlerin piyasadan çekilmesini veya üzerindeki marka adının ve logolarının silinmesini talep eder.
  • Maddi ve Manevi Tazminat Davaları: Marka hakkının ihlali sonucunda marka sahibinin uğradığı maddi ve manevi zararların tazmin edilmesini amaçlar. Sınai mülkiyet hakkına yönelik tecavüz fiili aynı zamanda bir haksız fiil niteliği taşıdığından, ihlal sonucunda zarara uğrayan hak sahibi, maddi, manevi ve itibar kaybı gibi çeşitli zararlar için tazminat talep edebilir.
  • İhtiyati Tedbir ve Haciz Davaları: Marka hakkı ihlali durumunda, marka sahibi, mahkemeden ihtiyati tedbir veya haciz kararı talep edebilir. Bu kararlar, potansiyel zararın önlenmesi veya fiilin durdurulması amacıyla hızlı bir hukuki müdahale sağlar.

Cezai Yaptırımlar

Marka hakkına tecavüze ilişkin cezai yaptırımlar, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) m. 30’da açıkça düzenlenmiştir. Bu kanun maddesi, marka hakkına tecavüz eden kişilere yönelik hapis cezası ve adli para cezası gibi yaptırımlar öngörmektedir. Örneğin, yetkisi olmadığı halde başkasına ait marka hakkı üzerinde devretmek, lisans veya rehin vermek suretiyle tasarrufta bulunan kişi iki yıldan dört yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılabilir.

Cezai yaptırımların uygulanabilmesi için belirli unsurların bulunması gerekmektedir. En kritik unsurlardan biri, marka hakkına tecavüz suçlarından cezaya hükmedebilmek için markanın Türkiye’de tescilli olması şartıdır. Marka Türkiye’de tescilli değilse, tanınmış bir marka olsa dahi ceza hukuku korumasından faydalanamaz ve faile cezai yaptırım uygulanamaz. Bu durum, Türk marka hukukunda tescil ilkesinin ceza hukuku bakımından zorunlu olduğunu göstermektedir.

Marka hakkına tecavüz davaları, davacının ikametgahının bulunduğu veya ihlalin gerçekleştiği veya fiillerin etkilerinin görüldüğü ihtisas mahkemesi olan Fikri ve Sınai Mülkiyet Hakları Ceza Mahkemesi nezdinde görülmektedir. Bu suçların soruşturulması ve kovuşturulması genellikle şikayete bağlıdır.

Türk hukukunda marka hakkına tecavüz suçlarından cezaya hükmedebilmek için markanın Türkiye’de tescilli olması şartı, uluslararası marka korumasında önemli bir kısıtlama oluşturabilir. Bir marka uluslararası düzeyde tanınmış olsa dahi, yerel tescil olmadan cezai korumadan yararlanamaması, küresel markalar için her hedef ülkede yerel tescilin veya Madrid Sistemi gibi uluslararası tescil mekanizmalarının önemini bir kez daha vurgulamaktadır.

Uluslararası Marka Tescil Sürecinde Avukatın Kritik Rolü

Uluslararası Marka Tescil Sürecinde Avukatın Kritik Rolü

Uluslararası marka tescil süreci, karmaşık hukuki detaylar, bürokratik engeller ve stratejik kararlar gerektiren çok katmanlı bir alandır. Bu süreçte uzman bir marka ve patent avukatının rolü, sadece danışmanlık sağlamaktan öte, işletmenin haklarını koruyan ve marka değerini maksimize eden stratejik bir ortaklık niteliği taşır. Araştırma materyallerinin tamamında avukatın rolünün sürekli ve kritik olarak vurgulanması, uluslararası marka tescilinin bir “kendin yap” süreci olmadığını, aksine yüksek düzeyde uzmanlık, stratejik düşünce ve risk yönetimi gerektiren karmaşık bir hukuki süreç olduğunu göstermektedir.

Marka Tescil Sürecinde Rehberlik

Bir marka avukatı, tescil sürecinin her aşamasında müvekkillerine rehberlik eder. Bu rehberlik, markanın özgünlüğünü ve tescil edilebilirliğini değerlendirmeyi içerir; zira ayırt edici niteliği olmayan veya benzer markalarla çakışan başvurular reddedilebilir. Avukat, tescil başvurusunun Türk Patent ve Marka Kurumu’na veya WIPO’ya doğru ve eksiksiz bir şekilde hazırlanmasını ve sunulmasını sağlar. Ayrıca, olası itirazları öngörerek bunlara karşı stratejiler geliştirir ve tescil sürecindeki tüm bürokratik işlemleri müvekkili adına yürütür. Bu rehberlik, markanın başarılı bir şekilde tescil edilme şansını önemli ölçüde artırır.

Marka İhlallerine Karşı Koruma

Markanın başkaları tarafından izinsiz kullanımı, işletme için ciddi zararlara yol açabilir. Marka avukatı, potansiyel ihlalleri tespit eder ve izler, ihlalin ciddiyetini değerlendirir ve uygun yasal adımları belirler. Gerektiğinde ihtarname gönderir, dava açar veya ihlal durumlarında müzakere süreçlerini yönetir. Bu proaktif yaklaşım, markanın değerini ve itibarını korumak için hayati öneme sahiptir.

Stratejik Marka Yönetimi Danışmanlığı

Başarılı bir marka stratejisi, hukuki perspektiften de değerlendirilmelidir. Marka avukatı, marka genişleme stratejileri için hukuki danışmanlık sunar, yeni ürün veya hizmetler için marka koruması önerileri getirir ve uluslararası pazarlara açılırken karşılaşılabilecek yasal zorlukları öngörür. Ayrıca, marka lisanslama ve franchising anlaşmalarını hazırlar ve gözden geçirir. Bu stratejik yaklaşım, markanın uzun vadeli büyümesini ve korunmasını sağlar.

Sözleşme Hazırlama ve İnceleme

Marka ile ilgili tüm sözleşmelerin uzman bir göz tarafından incelenmesi gerekir. Marka avukatı, marka lisans anlaşmaları, gizlilik anlaşmaları, ortak marka kullanım sözleşmeleri ve sponsorluk anlaşmaları gibi belgeleri hazırlar ve inceler. Bu titiz inceleme, ileride ortaya çıkabilecek anlaşmazlıkların önüne geçerek olası hukuki riskleri minimize eder.

Marka Değerleme ve Due Diligence

Şirket birleşmeleri, satın almalar veya yatırım süreçlerinde, markanın değeri kritik bir faktördür. Marka avukatı, markanın finansal ve hukuki değerlemesine katkıda bulunur, due diligence süreçlerinde marka portföyünü inceler ve potansiyel riskleri ve fırsatları belirler. Ayrıca, marka ile ilgili varlıkların transferi konusunda danışmanlık yapar. Bu değerlendirmeler, işletmenin gerçek değerinin ortaya çıkarılmasına yardımcı olur.

Alternatif Uyuşmazlık Çözümü

Her marka anlaşmazlığı mahkemeye taşınmak zorunda değildir. Marka avukatı, arabuluculuk ve tahkim süreçlerini yönetir, müzakere stratejileri geliştirir ve uyuşmazlıkların hızlı ve maliyet-etkin çözümü için çalışır. Mahkeme dışı çözümlerle markanın itibarını korurken, zaman ve maliyet tasarrufu da sağlar.

Doktrin, uluslararası marka başvurusu sürecinin karmaşıklığını ima ederken, avukatın rolünü sürecin her aşamasında (ön araştırma, başvuru, itiraz, ihlal, sözleşmeler, stratejik yönetim) detaylıca açıklamaktadır. Bu durum, uluslararası marka tescilinin sadece form doldurmaktan ibaret olmadığını, aksine derinlemesine hukuki bilgi, pazar analizi, risk öngörüsü ve proaktif yönetim gerektiren çok katmanlı bir süreç olduğunu göstermektedir. Avukatın bu süreçteki varlığı, olası hataları önleyerek, hak kayıplarını engelleyerek ve en iyi korumayı sağlayarak işletme için uzun vadede önemli bir maliyet ve zaman tasarrufu sağlar. Bu, avukatın rolünün sadece reaktif değil, aynı zamanda proaktif ve stratejik olduğunu vurgulamaktadır.

Uluslararası Marka Tescili Sürecinde Karşılaşılan Yaygın Hukuki Terimler ve Açıklamaları

Tablo 2: Uluslararası Marka Tescili Sürecinde Karşılaşılan Yaygın Hukuki Terimler ve Açıklamaları

Terim Açıklama
Madrid Sistemi Madrid Protokolü’ne üye ülkelerde geçerli olan, tek bir uluslararası başvuru ile markanın birden çok ülkede tescil edilmesini sağlayan sistem.
WIPO (Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü) Uluslararası marka tescil başvurularını şeklen inceleyen, uluslararası sicile kaydeden ve akit taraf ofislerine bildirimde bulunan Cenevre merkezli uluslararası kuruluş.
Menşe Ofis Madrid Sistemine üye ülkelerin resmi marka tescil kurumları (örneğin Türkiye için Türk Patent ve Marka Kurumu). Uluslararası başvurular genellikle bu ofisler aracılığıyla yapılır.
Akit Taraf Madrid Protokolü’ne taraf olan ve marka koruması talep edilen ülkeler veya bölgesel ofisler.
Mutlak Ret Nedenleri Markanın ayırt edici niteliğe sahip olmaması, kamu düzenine aykırılık gibi nedenlerle Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından re’sen dikkate alınan ve tescili mutlak surette engelleyen durumlar.
Nispi Ret Nedenleri Daha önceki bir tarihte tescil edilmiş veya başvurusu yapılmış bir markayla benzerlik gibi nedenlerle, ilgili kişilerin itirazı üzerine dikkate alınan ret nedenleri.
Nice Sınıfları Uluslararası marka sınıflandırma sistemi olup, ürün ve hizmetlerin 45 farklı kategoriye ayrıldığı bir sistemdir (1-34 ürün, 35-45 hizmet).
Cybersquatting (Alan Adı Korsanlığı) Bir markanın alan adının, marka sahibinden önce kötü niyetli kişilerce tescil edilerek haksız çıkar elde etme girişimi.
İhtiyati Tedbir Marka hakkı ihlali durumunda, potansiyel zararın önlenmesi veya fiilin durdurulması amacıyla mahkemeden talep edilebilecek geçici hukuki koruma kararı.
Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) Türkiye’de marka, patent, tasarım gibi sınai mülkiyet haklarını düzenleyen ve ihlallere ilişkin hukuki ve cezai yaptırımları belirleyen temel kanun.
Esas Tescil Madrid Sistemi’nde uluslararası başvurunun dayanağını oluşturan, marka sahibinin menşe ülkesindeki ulusal marka tescili veya başvurusu.
Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu Türk Patent ve Marka Kurumu kararlarına karşı yapılan itirazları değerlendiren idari kurul.
Fikri ve Sınai Mülkiyet Hakları Mahkemesi Marka hakkına tecavüz ve diğer fikri mülkiyet uyuşmazlıklarına bakan ihtisas mahkemesi.

 

Sonuç: Küresel Marka Korumanın Stratejik Vizyonu

Uluslararası marka tescili, günümüzün hızla küreselleşen ve dijitalleşen ekonomisinde işletmeler için sadece bir hukuki zorunluluk olmanın ötesinde, rekabet avantajı elde etme, marka değerini artırma ve sürdürülebilir büyüme sağlama adına stratejik bir yatırımdır. Markanın dünya genelinde yasal olarak korunması, taklitçiliğin önüne geçerek işletmenin itibarını ve finansal varlıklarını güvence altına alır.

Madrid Sistemi gibi uluslararası tescil mekanizmaları, tek bir başvuruyla birden fazla ülkede koruma sağlama kolaylığı ve maliyet avantajları sunarken, Avrupa Birliği Marka Tescili (EUTM) gibi bölgesel sistemler de kendine özgü faydalar sağlar. Ancak bu sistemlerin kendine has riskleri ve bağımlılıkları (örneğin Madrid Sistemi’ndeki 5 yıllık esas tescil bağımlılığı veya EUTM’deki tek ret kararının tüm birliği etkilemesi) bulunmaktadır. Bu nedenle, her işletmenin hedef pazarlarının coğrafi dağılımı, markanın hassasiyeti ve risk toleransları doğrultusunda en uygun tescil yöntemini belirlemesi büyük önem taşır.

Dijital çağın getirdiği alan adı korsanlığı (cybersquatting) ve sosyal medya platformlarındaki itibar zedeleyici eylemler gibi yeni ihlal türleri, marka koruma stratejilerinin geleneksel yaklaşımların ötesine geçmesini zorunlu kılmaktadır. Proaktif bir dijital izleme ve koruma stratejisi, markanın çevrimiçi varlığının ve itibarının güvence altına alınması için vazgeçilmezdir.

Tüm bu karmaşık süreçlerde, uzman bir marka ve patent avukatından alınacak profesyonel destek, olası hataların (ön araştırma eksikliği, yanlış sınıflandırma, eksik belge) önüne geçmek, hak kayıplarını engellemek ve markanın küresel düzeyde en iyi şekilde korunmasını sağlamak adına hayati önem taşımaktadır. Avukatlar, sadece hukuki danışmanlık sağlamakla kalmayıp, aynı zamanda sürecin her aşamasında stratejik bir ortak olarak işletmenin marka değerini maksimize etmesine yardımcı olurlar. Dolayısıyla, uluslararası pazarlarda başarı hedefleyen her işletme için marka tescili, iyi planlanmış ve uzman desteğiyle yürütülen kapsamlı bir stratejinin temelini oluşturmalıdır.

Uluslararası Marka Başvurusu ve Tescili – Sık Sorulan Sorular

Sık Sorulan Sorular (SSS)

Uluslararası marka tescili neden önemlidir?

Uluslararası marka tescili, markanızın küresel pazarda yasal olarak korunmasını, taklit ve izinsiz kullanımların önüne geçilmesini, markanızın itibarının ve değerinin artırılmasını ve uluslararası rekabette avantaj elde etmenizi sağlar.

Madrid Sistemi nedir ve nasıl çalışır?

Madrid Sistemi, Madrid Protokolü’ne üye ülkelerde geçerli olan bir uluslararası marka başvuru sistemidir. Tek bir başvuru formu ve tek bir dilde (İngilizce, Fransızca veya İspanyolca) yapılan başvuru ile markanın birden çok ülkede tescil edilmesini sağlar. Başvuru menşe ofis aracılığıyla WIPO’ya iletilir ve WIPO tarafından ilgili ülkelere bildirilir.

Uluslararası marka başvurusu ne kadar sürer?

Başvuru süresi seçilen yönteme ve başvurulan ülkelere göre değişir. Madrid Protokolü ile yapılan başvurular genellikle 12-18 ay sürerken, Avrupa Birliği Marka Tescili (EUTM) süreci yaklaşık 6-12 ay sürebilir.

Uluslararası marka tescili için hangi belgeler gereklidir?

Genellikle başvuru formu, marka örneği, mal ve hizmetlerin sınıflandırması, ücretlerin ödendiğine dair dekont gibi belgeler gereklidir. Başvurulan ülkelerin diline göre çeviriler de talep edilebilir.

Marka tescilinde ret nedenleri nelerdir?

Marka tescilinde mutlak ret nedenleri (ayırt edici olmama, kamu düzenine aykırılık vb.) ve nispi ret nedenleri (daha önceki bir markayla benzerlik) bulunur. Mutlak ret nedenleri kurum tarafından re’sen değerlendirilirken, nispi ret nedenleri için üçüncü kişilerin itirazı gerekir.

Madrid Sistemi’nde 5 yıllık bağımlılık kuralı ne anlama gelir?

Uluslararası tescilli markalar, esas tescile (menşe ülkedeki ulusal tescil) tescil tarihinden itibaren 5 yıl bağımlı kalır. Bu süre içinde esas tescil iptal edilirse, buna bağlı uluslararası marka tescilleri de düşer. 5 yılın sonunda uluslararası marka esas tescilden bağımsız hale gelir.

Uluslararası marka tescili sorgulaması nasıl yapılır?

Uluslararası marka tescili sorgulaması, ilgili ülkenin marka tescil ofislerinin veri tabanlarından veya WIPO’nun veri tabanından yapılabilir. Bu sorgulama, markanızın daha önce tescilli olup olmadığını anlamak için ilk ve en önemli adımdır.

Dijital ortamda (alan adı, sosyal medya) marka ihlalleri nasıl önlenir?

Dijital ihlalleri önlemek için ana alan adınızın yanı sıra yanlış yazım ve benzeri türevlerini de tescil ettirmek, sosyal medya platformlarında markanızın izinsiz kullanımını ve karalama eylemlerini düzenli olarak izlemek ve gerektiğinde hukuki yollara başvurmak önemlidir.

Marka ihlali durumunda hangi hukuki yollara başvurulabilir?

Marka ihlali durumunda tecavüzün tespiti, önlenmesi, durdurulması ve kaldırılması davaları açılabilir. Ayrıca maddi ve manevi tazminat davaları ile ihtiyati tedbir ve haciz kararları talep edilebilir. Cezai yaptırımlar da (hapis, adli para cezası) uygulanabilir, ancak bunun için markanın Türkiye’de tescilli olması şarttır.

Uluslararası marka tescil sürecinde avukat desteği neden kritik öneme sahiptir?

Avukatlar, markanın tescil edilebilirliğini değerlendirme, başvuru belgelerini hazırlama, itirazları öngörme, ihlallere karşı koruma sağlama, stratejik marka yönetimi danışmanlığı sunma ve uyuşmazlıkları çözme gibi karmaşık süreçlerde uzmanlık ve rehberlik sağlar. Bu, hataları önler ve hak kayıplarını engeller.

Avrupa Birliği Marka Tescili (EUTM) ile Madrid Sistemi arasındaki temel farklar nelerdir?

EUTM, tek başvuruyla tüm AB ülkelerinde koruma sağlarken menşe ülkede başvuru zorunluluğu aramaz. Ancak, tek bir ülkede reddedilirse tüm AB’de reddedilir. Madrid Sistemi ise menşe ofis aracılığıyla yapılır ve ilk 5 yıl esas tescile bağımlıdır; ret kararları genellikle sadece ilgili ülkeyi etkiler.

Uluslararası tescilli bir markanın koruma süresi ne kadardır ve yenileme nasıl yapılır?

Uluslararası tescilli markaların koruma süresi 10 yıldır. Korumasının devam etmesi için her 10 yılda bir tescilin yenilenmesi talep edilmeli ve yenileme ücreti yatırılmalıdır.


İlgili Bağlantılar:

  • https://www.wipo.int/
  • http://www.turkpatent.gov.tr/
  • https://euipo.europa.eu/
  • https://www.mevzuat.gov.tr/

 

 

Son Güncelleme: 09.06.2025

 

Yayınlar

  • ŞİRKETLER HUKUKU: ŞİRKET AVUKATI NE YAPAR? Genel
  • İŞ HUKUKU: İŞ AVUKATI NE YAPAR? Genel
  • SAĞLIK HUKUKU VE MALPRAKTİS: SAĞLIK AVUKATI NE YAPAR? Genel
  • KİRA HUKUKU: KİRA AVUKATI NE YAPAR? Genel
  • MİRAS HUKUKU: MİRAS AVUKATI NE YAPAR? Genel
  • AİLE HUKUKU: BOŞANMA AVUKATI NE YAPAR? Genel
  • GAYRİMENKUL HUKUKU: GAYRİMENKUL AVUKATI NE YAPAR? Genel
  • TAHLİYE TAAHHÜDÜ NEDENİYLE TAHLİYE DAVASI VE İMZAYA İTİRAZ Genel
  • İHTİYAÇ NEDENİYLE TAHLİYE DAVASI Genel
  • İKİ HAKLI İHTAR NEDENİYLE TAHLİYE DAVASI Genel

0 232 700 21 79

Akdeniz Mahallesi No: 120 Alsancak-Konak / İzmir

info@gozdeyavuzer.com

P.tesi-Cuma: 09:00-18:00

YASAL UYARI   |    GİZLİLİK POLİTİKASI   |   ÇEREZ POLİTİKASI   |   KVKK AYDINLATMA METNİ

  • Link to Facebook
  • Link to LinkedIn
  • Link to Instagram
  • Link to Youtube

© 2023 Av. Gözde Yavuzer. Tüm hakları saklıdır. Localveri Web Tasarım

TRAFİK KAZASINDAN SONRA AÇILABİLEN DAVALAR: İZMİR AVUKAT REHBERİ
Sayfanın başına dön