
İzmir Uluslararası Avukat: Sık Sorulan Sorular ve Cevapları
İZMİR ULUSLARARASI AVUKAT: SIK SORULAN SORULAR VE CEVAPLARI
Giriş: Küreselleşen Dünyada Hukuki İhtiyaçlar ve İzmir’in Yükselen Rolü
Günümüz dünyasında sınırların giderek belirsizleşmesi, uluslararası hukuki ilişkilerin artan karmaşıklığını beraberinde getirmektedir. İzmir, Türkiye’nin önemli bir ticaret ve yaşam merkezi olarak, bu küresel entegrasyonun merkezinde yer almaktadır. Şehrin dinamik ekonomik yapısı ve artan yabancı nüfusu, uluslararası hukuki meselelerde uzmanlaşmış avukatlara olan ihtiyacı belirginleştirmektedir. Bu rapor, İzmir’de uluslararası bir avukatın rolünü, sunduğu hizmetleri ve bireyler ile işletmelerin karşılaşabileceği sıkça sorulan hukuki sorulara kapsamlı yanıtlar sunmayı amaçlamaktadır.
Uluslararası Hukukun Temel Kavramları: Kamu ve Özel Uluslararası Hukuk
Uluslararası hukuk, devletler ve diğer uluslararası aktörler arasındaki ilişkileri düzenleyen kural, norm ve standartlar bütünüdür. Bu geniş alan, iki ana dala ayrılır: uluslararası kamu hukuku ve uluslararası özel hukuk.
Uluslararası Kamu Hukuku, devletler, Vatikan gibi benzer kuruluşlar ve uluslararası örgütlerin faaliyetleriyle ilgilenen bir hukuk disiplinidir. Bu alan, devletlerarası anlaşmaları, uluslararası teamülleri ve genel hukuk ilkelerini kapsar. Amacı, uluslararası barışı ve istikrarı sağlamak, devletlerin karşılıklı ilişkilerinde uymak zorunda hissettikleri hukuki çerçeveyi oluşturmaktır.
Uluslararası Özel Hukuk ise, yabancılık unsuru taşıyan özel hukuk ilişkilerinden doğan ihtilafların çözümünde hangi devletin maddi hukuk kurallarının uygulanacağını gösteren bir hukuk dalıdır. Bu disiplin, Vatandaşlık Hukuku, Yabancılar Hukuku, Kanunlar İhtilafı Hukuku ve Milletlerarası Usul Hukuku olmak üzere dört ayrı alt disiplini içinde barındırır. Uluslararası özel hukuk, yabancı mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizi, ulusal ve uluslararası sözleşmelerin hazırlanması, uluslararası ticari sözleşmelerden kaynaklanan uyuşmazlıklar ve yabancı şirketlerin Türkiye’deki yatırımlarına ilişkin hukuki danışmanlık gibi konuları kapsar.
Uluslararası kamu hukuku ve uluslararası özel hukuk, ilk bakışta ayrı disiplinler gibi görünse de, uygulamada sıklıkla iç içe geçmektedir. Uluslararası anlaşmalar ve sözleşmeler (uluslararası kamu hukuku alanı), bireyler ve şirketler arasındaki özel hukuk ilişkilerini doğrudan etkileyebilir. Örneğin, Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun (MÖHUK), Türkiye Cumhuriyeti’nin taraf olduğu milletlerarası sözleşme hükümlerini saklı tutar. Bu durum, devletlerarası anlaşmaların bireyler ve şirketler üzerindeki etkisini açıkça göstermektedir. Dolayısıyla, uluslararası bir avukatın sadece özel hukukun karmaşık kurallarını değil, aynı zamanda bu kuralları şekillendiren uluslararası kamu hukuku normlarını da anlaması zorunludur. Bu iç içe geçmiş yapı, hukuki danışmanlık ve dava süreçlerinde bütüncül bir yaklaşımı vazgeçilmez kılmaktadır.
Uluslararası Avukatın Rolü ve Hizmet Alanları
Uluslararası hukuk avukatı, farklı devletler arasındaki veya farklı devletlerin vatandaşlıklarına sahip kişiler arasındaki davalara bakan, danışmanlık ve dava takip hizmeti veren, birçok ulusun hukuk sistemine hakim bir hukuk profesyonelidir. Türkiye hukuku dışında yabancı ülkelerin hukuk bilgisine de vakıf olması, uluslararası uyuşmazlıklarda müvekkillerine kapsamlı bir rehberlik sunmasını sağlar.
Uluslararası avukatların hizmet alanları oldukça geniştir ve ithalat/ihracat sebebiyle ortaya çıkan uluslararası alışverişin alacaklarını takip ve tahsil etmek, ithalatta haksız rekabetin tespiti ve önlenmesi üzerine çalışmalar yapmak gibi ticari konuları içerir. Ayrıca, uluslararası ihtilafların çözümü için arabuluculuk ve tahkim hizmetleri sunar. Uluslararası sözleşmelerle ilgili ihtilaflardan doğan davalara bakmak ve bu sözleşmelerin hazırlanmasında hukuki denetim sağlamak da önemli görevlerindendir. Bireysel düzeyde ise, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne dilekçe yazımı ve başvuru hizmeti, yabancı mahkeme kararlarının Türkiye’de tanınması için tenfiz davaları ve uluslararası aile hukuku (boşanma, velayet, miras) davaları gibi konularda destek sağlarlar. Yabancı şirketlere Türkiye’deki teşvik ve yatırımlarına ilişkin hukuki danışmanlık sunmak da uluslararası avukatların önemli bir hizmet alanıdır.
Küresel ticaretin artması ve iş dünyasının globalleşmesiyle birlikte uluslararası hukuk uygulamalarının kapsamı genişlemekte ve uzmanlaşmaktadır. Uluslararası avukatlar, şirketlerin global pazarlarda güvenli hareket etmesine yardımcı olur, hukuki yükümlülüklerini yerine getirmesine ve risklerden korunmasına destek sağlarlar. Dava açma, dava sürecini yönetme, kanıt toplama, tanık ifadeleri alma, uzman raporları hazırlama ve savunma stratejileri oluşturma gibi adımları titizlikle yönetirler. Yapay zeka ve blockchain gibi teknolojilerin uluslararası hukuk pratiklerini değiştirmesi, bu alandaki avukatların sadece mevcut mevzuata hakim olmakla kalmayıp, aynı zamanda küresel trendleri ve teknolojik gelişmeleri takip ederek müvekkillerine proaktif ve yenilikçi çözümler sunması gerektiğini ortaya koymaktadır. Bu durum, uluslararası avukatlık mesleğinin geleneksel dava takibinin ötesinde, danışmanlık, risk yönetimi ve alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri gibi alanlarda da derinleşim gerektiren bir rol evrimi geçirdiğini göstermektedir.

Yabancıların ve Uluslararası İşlemlerin Hukuki Boyutu
Bölüm 1: İzmir’de Yabancıların ve Uluslararası İşlemlerin Hukuki Boyutları
Soru 1: Yabancı olarak Türkiye’de, özellikle İzmir’de gayrimenkul edinebilir miyim? Şartları nelerdir?
Yabancı gerçek kişilerin Türkiye’de taşınmaz edinimi, 2644 sayılı Tapu Kanunu’nun 35. maddesinde 2012 ve 2018 yıllarında yapılan değişikliklerle önemli ölçüde kolaylaştırılmıştır. Bu değişikliklerle, yabancı uyruklu gerçek kişilerin ülkemizde taşınmaz edinmesinde daha önce aranan “karşılıklılık şartı” kaldırılmıştır. Cumhurbaşkanı kararıyla 183 ülke vatandaşına karşılıklılık aranmaksızın taşınmaz edinme hakkı tanınmıştır. Bu yasal düzenleme, Türkiye’yi taşınmaz yatırımına olan ilginin yüksek olmasından dolayı yabancı ülke yatırımcılarının edinimlerine açmayı hedeflemektedir.
Edinim Şartları ve Kanuni Sınırlamalar: Yabancı uyruklu gerçek kişiler, kanuni sınırlamalara uyulmak kaydıyla, konut, iş yeri, arsa, tarla gibi her türlü taşınmazı edinebilmektedir. Ancak, bazı özel durumlar ve sınırlamalar bulunmaktadır. Örneğin, yapısız taşınmaz (arsa, tarla) satın alan yabancılar, geliştirecekleri projeleri iki yıl içinde ilgili Bakanlığın onayına sunmak zorundadır. Taşınmaz mülkiyetinin devri, Türkiye’deki yürürlükteki mevzuata göre Tapu Müdürlüklerinde imzalanacak resmi senet ve tescil ile mümkündür. Noter huzurunda yapılan “satış vaadi sözleşmeleri” veya harici satış sözleşmeleri ile taşınmaz mülkiyetinin kazanılması yasal olarak mümkün değildir.
Kanuni sınırlamalar kapsamında, yabancı uyruklu bir gerçek kişi ülke genelinde en fazla 30 hektar (300 dönüm) taşınmaz satın alabilir ve sınırlı ayni hak edinebilir. Bu sayı, Cumhurbaşkanı kararıyla iki katına, yani 60 hektara kadar çıkarılabilir. Ayrıca, edinilen taşınmazların toplam alanı, bir ilçedeki özel mülkiyete konu alanın %10’unu aşamaz. Askeri yasak bölgelerde yabancıların taşınmaz edinimi mümkün değildir ve Tapu Müdürlüğü, askeri makamlardan olumlu yanıt almadan bu tür işlemleri gerçekleştirmez. Yabancıların Türkiye’de taşınmaz edinebilmesi için ikamet izni almış olma şartı aranmamaktadır.
Gerekli Belgeler ve Süreç: Taşınmaz edinimi için gerekli belgeler arasında taşınmazın tapu senedi belgesi veya ada/parsel bilgisi, kimlik belgesi veya pasaport (gerektiğinde tercümesiyle birlikte), ilgili Belediyeden alınacak “Emlak Beyan Değeri Belgesi”, taşınmaz değerleme raporu (3 ay geçerli), binalar için zorunlu deprem sigortası poliçesi, satıcının 1 adet, alıcının 2 adet fotoğrafı (son 6 ay içinde, 6×4 ebadında) bulunmaktadır. Türkçe bilmeyen taraf varsa yeminli tercüman ve iki tanık bulundurulması gereklidir. Taşınmaz üzerinde ipotek, haciz gibi kısıtlamaların olup olmadığı ilgili Tapu Müdürlüğünden kontrol edilmelidir. Tüm bu süreçlerin doğru ve eksiksiz ilerlemesi için ön başvuru yapılması ve gerekli belgelerin toplanması önemlidir. Uyuşmazlık çıkması halinde Türk mahkemelerinde dava açılması gerekmektedir.
Tapu Kanunu’ndaki değişikliklerle karşılıklılık şartının kaldırılması, Türkiye’nin yabancı sermayeye açılma ve gayrimenkul piyasasını canlandırma yönündeki net politikasını göstermektedir. Bu durum, yabancı yatırımcılar için önemli bir kolaylık sağlamakta ve İzmir gibi büyük şehirlerdeki gayrimenkul piyasasının uluslararasılaşmasına katkıda bulunmaktadır. Ancak, hektar ve ilçe bazındaki %10’luk sınırlamalar ile askeri bölgelerdeki yasaklar, devletin stratejik ve güvenlik kaygılarını dengelediğini göstermektedir. Bu durum, yabancı yatırımcıların sadece edinme kolaylıklarına değil, aynı zamanda mevcut yasal sınırlamalara ve bürokratik süreçlere de dikkat etmeleri gerektiğini, dolayısıyla uzman bir hukuki danışmanlığın önemini ortaya koymaktadır.
Soru 2: İzmir’de yabancı sermayeli bir şirket kurmak istiyorum, süreç nasıl işler ve hangi teşviklerden yararlanabilirim?
Yabancıların Türkiye’de şirket kurması mümkündür ve Türk vatandaşlarının kurabildiği tüm şirket türlerini kurabilirler. Şirket kuruluşu prosedürü, belirli adımları ve evrakları içermektedir.
Şirket Kuruluş Prosedürü ve Gerekli Evraklar: Şirket kuruluş işlemlerinin bir avukat tarafından gerçekleştirileceği varsayımında, şirket ortaklarının özel yetkili vekaletname çıkarması gerekmektedir. Bu vekaletname, ilgili ülkede noter onaylı ve apostilli olmalı veya Türk Konsolosluklarında çıkarılmalıdır; Türkiye’deki noterlik aracılığıyla tercümesi yapılmalıdır.
Şirket kurma sürecinde ilk olarak ticari unvan belirlenmeli ve bir başkası tarafından alınmaması için Mersis sistemi üzerinden 15 gün süreyle rezerve edilmelidir; bu süre uzatılabilir. Ayrıca, şirket ortakları adına ilgili vergi dairesinden potansiyel vergi kimlik numarası alınmalıdır. Gerekli evraklar arasında pasaport tercümesi, vesikalık fotoğraf, yabancı tüzel kişi ortaklar için menşe ülkedeki ticaret sicil belgesi, kurucular beyannamesi ve yetkili organ kararı (apostilli ve noter onaylı tercümeli) bulunmaktadır.
Kuruluş işlemleri, şirket ana sözleşmesinin hazırlanmasıyla başlar. Bu sözleşmede şirketin ortakları, görevleri, adresi, amaç ve konusu ile faaliyet alanları belirlenmelidir. Ana sözleşmenin hazırlanmasını takiben şirket müdürünün imza beyannamesi vermesi gereklidir. Şirket sermayesinin en az %25’i tescilden önce depo edilmeli, kalanı ise tescili izleyen 24 ay içinde ödenebilir. Rekabet Kurumu ücreti de ödenmelidir. Son olarak, Oda Kayıt Dilekçesi ve Kuruluş Bildirim Formu hazırlanarak Ticaret Sicil Müdürlüğü’ne başvuru yapılır. Tescil sonrası şirketin resmi defterleri noterden tasdik ettirilmeli ve işyeri açılışı için vergi dairesine başvurulmalıdır. Yabancıların Türkiye’de şirket kuruluşu esnasında çalışma veya oturma izni olmasına lüzum yoktur, ancak şirket kuruluşu sonrası her bir ortak için çalışma izni başvurusu yapılmalıdır. Önemli bir husus, çalışma izni talep edilen şirkette her yabancı ortak için en az beş Türk vatandaşı istihdamının zorunlu olmasıdır (ilk altı ay hariç).
Yabancı Yatırım Teşvikleri ve Avantajları: Türkiye, Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu (4875 sayılı Kanun) ile uluslararası doğrudan yatırımları teşvik etmekte ve yabancı yatırımcılar için uygun bir yatırım ortamı yaratmaktadır. Bu kanunla yabancı yatırımcılara yerli yatırımcılarla eşit haklar sağlanmakta ve bazı konularda daha fazla kolaylıklar getirilmektedir.
Sunulan teşvikler genel yatırım, bölgesel yatırım, stratejik yatırım ve proje bazlı yatırım teşvikleri olarak sınıflandırılabilir. Bu teşvikler arasında KDV istisnası, gümrük vergisi muafiyeti, kurumlar vergisi indirimi, sosyal sigortalar prim desteği (işveren payı), arazi tahsisi, faiz oranı desteği, KDV iadesi, hibe desteği, nitelikli personel desteği ve enerji desteği gibi çeşitli avantajlar bulunmaktadır. Teşvik belgesi başvuruları E-TUYS üzerinden gerçekleştirilir.
Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu ve sunulan çeşitli teşvikler, Türkiye’nin yabancı yatırımcılara yönelik açık kapı politikasını ve ekonomik büyüme hedeflerini göstermektedir. Bu durum, İzmir gibi sanayi ve ticaretin geliştiği bir şehir için önemli bir fırsat sunmaktadır. Ancak, şirket kuruluşu için gereken detaylı evraklar, vekaletname şartları, vergi numarası alımı ve çalışma izni prosedürleri sürecin karmaşıklığını ortaya koymaktadır. Özellikle, her yabancı ortak için beş Türk vatandaşı istihdamı zorunluluğu gibi şartlar, yatırımcıların yerel işgücü piyasası dinamiklerini de göz önünde bulundurmasını gerektirmektedir. Tüm bu süreçlerin eksiksiz ve doğru yürütülmesi, potansiyel hak kayıplarını ve bürokratik engelleri önlemek adına uzman bir avukatın rehberliğini vazgeçilmez kılmaktadır.
Soru 3: Uluslararası ticari alacaklarımı İzmir’de nasıl takip edebilirim?
Uluslararası ticari alacakların takibi, yurt içi alacak takibine kıyasla daha karmaşık olsa da, uluslararası hukuk ve anlaşmalar çerçevesinde mümkündür. Bu süreçte karşılaşılan başlıca zorluklar arasında yüksek avukatlık ve danışmanlık ücretleri, yurtdışındaki ülke yasalarından kaynaklı hukuki farklılıklar ve hem borçlunun hem de alacaklının kendini ana dilinde ifade edememesi gibi dil ve kültürel bariyerler bulunmaktadır.
Tahsilat Süreçleri ve Hukuki Destek: Uluslararası alacak takibine başlamadan önce, alacağın varlığı, miktarı ve borçlunun tahsil kabiliyeti gibi temel hususların tespit edilmesi büyük önem taşır. Bu ön değerlendirme, olası zaman ve ekonomik kayıpların önüne geçmek için kritik bir adımdır.
Alacak tahsili için ilamlı (bir mahkeme kararına veya bu güçteki başka bir belgeye dayanan) veya ilamsız (herhangi bir belgeye ihtiyaç duyulmayan) takip yöntemleri kullanılabilir. Ancak, ilam veya senedin uluslararası geçerliliğe sahip olması gerekmektedir; bu da ilgili ülke kanunlarına ve uluslararası anlaşmalara göre belirlenir. Mahkeme kararları için öncesinde tanıma-tenfiz işlemlerinin yapılması gerekebilir. Avrupa Birliği ülkelerinde yaşayan borçlulara karşı ise Avrupa Ödeme Emri yöntemi kullanılabilir. Bu yöntem, gereksiz tenfiz prosedürüne gerek duymadan sınır ötesi alacak takibini kolaylaştıran bir icra takibi yöntemidir.
Uluslararası alacak takibi süreci genellikle borçluyla müzakerelerle başlar, ardından ihtarname gönderimi ve nihayetinde mahkeme kararı ile ilerler. Borç ödenmediği takdirde, borçlunun mal varlığına haciz konulması veya iflas işlemlerinin başlatılması gibi adımlar atılabilir.
“Tahsilat Yoksa Ücret Yok” (No Cure No Pay) gibi hizmet modelleri, alacaklılar için finansal riski azaltmayı hedefleyen bir piyasa yanıtı olarak ortaya çıkmıştır. Bu modeller, hizmet sağlayıcının borcun en azından kısmen tahsilini sağlamadığı sürece müvekkilinden herhangi bir ödeme talep etmeyeceğini taahhüt eder.
Uluslararası alacak takibinde uzman bir avukatla çalışmak, sürecin doğru yönetilmesi ve hak kayıplarının önlenmesi için kritik öneme sahiptir. Bu alanda uzmanlaşmış bir avukat, sadece hukuki yolları değil, aynı zamanda ekonomik fizibiliteyi de gözeten bir risk yönetimi yaklaşımı sunar. Bu durum, uluslararası alacak takibinde sadece hukuki bilgiye değil, aynı zamanda stratejik planlama ve uluslararası iş dinamiklerine hakim bir avukatın önemini pekiştirmektedir.
Soru 4: Yurt dışında verilen bir mahkeme kararının Türkiye’de, özellikle İzmir’de geçerliliği var mıdır? (Tanıma ve Tenfiz)
Yurt dışında verilen bir mahkeme kararının Türkiye’de hukuki sonuç doğurabilmesi ve icra edilebilmesi için “tanıma ve tenfiz” yoluna başvurulması gerekmektedir. “Tanıma”, yabancı mahkeme kararının varlığının ve kesin hüküm etkisinin kabul edilmesi anlamına gelirken; “tenfiz”, kararın Türkiye’de icra edilebilir hale gelmesini ifade eder.
Tanıma ve Tenfiz Şartları ve Süreçleri: Bu sürecin ön koşulları arasında, kararın yabancı bir mahkeme tarafından verilmiş olması, bir ceza davasına değil, bir hukuk davasına ilişkin olması ve yabancı ülkede kesinleşmiş olması (yani olağan kanun yollarının tüketilmemiş olması) bulunmaktadır. Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun (MÖHUK) madde 50’ye göre, yabancı mahkeme hükümlerinin Türkiye’de icra edilebilmesi için yetkili Türk mahkemesinden tenfiz kararı alınması zorunludur.
İzmir Mahkemelerinde Süreç ve Karşılaşılan Sorunlar: Tanıma ve tenfiz kararları için görevli mahkeme genellikle Asliye Mahkemesidir. Ticari nitelikteki yabancı hakem kararlarının tenfizinde ise Asliye Ticaret Mahkemeleri görevlidir. Aile hukukuna ilişkin kararlar için Aile Mahkemeleri görevli kılınmıştır. İzmir’de Asliye Hukuk ve Tüketici Mahkemeleri, Bayraklı’daki Ek Hizmet Binası’nda hizmet vermektedir.
Tanıma ve tenfiz süreçlerinde çeşitli sorunlarla karşılaşılabilir. Sürecin gereksiz yere uzaması, tenfizin tehlikeye girmesi veya tarafların umdukları meblağın çok altına sulh olmaya razı olması gibi durumlar yaşanabilir. Harçlar konusunda da belirsizlikler mevcuttur; tenfiz davalarında nispi harç yatırılması gerektiği belirtilse de, Yargıtay daireleri arasında bu konuda yeknesak bir yaklaşım bulunmamaktadır. Yabancı gerçek ve tüzel kişilerin Türkiye’de dava açarken teminat göstermesi zorunludur. Bu teminat, dava şartıdır ve hakim tarafından kendiliğinden hükmedilir. Ancak karşılıklılık esasına göre muafiyet sağlanabilir.
En önemli engellerden biri “kamu düzenine aykırılık” ilkesidir. Yabancı mahkeme hükmünün Türk kamu düzenine açıkça aykırı olmaması gerekmektedir. Kamu düzeni kavramı kanunda tanımlanmadığından, yabancı kararın Türk kamu düzenine aykırı olup olmadığının tespiti hakimin takdirine bırakılmıştır ve uygulamada sorunlara yol açabilmektedir. Ayrıca, tenfiz davası sırasında ihtiyati haciz talep edilmesi önem arz etse de, bu konuda da hukuki tartışmalar mevcuttur.
Yabancı mahkeme kararlarının Türkiye’de tanınması ve tenfizi, küreselleşen dünyada hukuki ilişkilerin devamlılığı için hayati bir süreçtir. Ancak, bu süreç görevli mahkeme belirsizlikleri, harç yükümlülükleri, yabancılar için teminat zorunluluğu ve “kamu düzeni” gibi geniş yorumlanabilen engellerle doludur. Özellikle Yargıtay’daki içtihat birliğinin olmaması, sürecin öngörülebilirliğini azaltmakta ve zaman kaybına yol açabilmektedir. Bu durum, yabancı bir mahkeme kararının Türkiye’de uygulanmasını isteyen tarafların, sadece hukuki şartları değil, aynı zamanda bu prosedürel engelleri ve potansiyel riskleri de göz önünde bulundurarak stratejik bir hukuki planlama yapmaları gerektiğini göstermektedir. Uzman bir uluslararası avukatın desteği, bu karmaşık süreçte hak kayıplarını önlemek ve en hızlı çözüme ulaşmak için elzemdir.

Uluslararası Aile Hukuku ve Miras Hukuku
Bölüm 2: Uluslararası Aile Hukuku ve Miras Hukuku Konularında Sıkça Sorulanlar
Soru 5: Uluslararası bir evlilikte boşanma, velayet veya miras konularında İzmir’de nasıl hukuki destek alabilirim?
Uluslararası aile hukuku, farklı ülkelerin vatandaşları arasındaki veya aynı vatandaşlıktaki eşlerin farklı bir ülkedeki aile hukukuna tabi işlemlerini kapsayan geniş bir hukuk dalıdır. Nişanlanma, evlenme, boşanma, nafaka, velayet ve tazminat gibi hususları içerir. Bu tür durumlarda, hangi ülkenin hukukunun uygulanacağı (kanunlar ihtilafı) büyük önem taşır.
Uluslararası Aile Hukuku İlkeleri ve Uygulanacak Hukuk: Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun (MÖHUK), bu alandaki temel düzenlemeyi sağlar. MÖHUK’a göre:
- Evlenme Ehliyeti ve Şartları: Taraflardan her birinin evlenme anındaki milli hukukuna tabidir.
- Evliliğin Şekli: Evliliğin yapıldığı ülke hukukuna uygulanır.
- Evliliğin Genel Hükümleri: Eşlerin müşterek milli hukukuna tabidir. Tarafların ayrı vatandaşlıkta olmaları halinde müşterek mutad mesken hukuku, bulunmadığı takdirde Türk hukuku uygulanır.
Boşanma, Velayet ve Miras Davalarında Uygulanacak Hukuk ve Süreçler:
- Boşanma ve Ayrılık: Sebepleri ve hükümleri, eşlerin müşterek milli hukukuna tabidir. Tarafların ayrı vatandaşlıkta olmaları halinde müşterek mutad mesken hukuku, bulunmadığı takdirde Türk hukuku uygulanır.
- Nafaka Talepleri: Boşanmış eşler arasındaki nafaka talepleri ve evlenmenin butlanı halinde de aynı hükümler uygulanır.
- Velayet: Boşanmada velayet ve velayete ilişkin sorunlar da aynı hükme tabidir. Geçici tedbir taleplerine ise Türk hukuku uygulanır.
- Miras: Miras, ölenin milli hukukuna tabidir. Ancak, Türkiye’de bulunan taşınmazlar hakkında Türk hukuku uygulanır. Mirasın açılması sebepleri, iktisabı ve taksimine ilişkin hükümler terekenin bulunduğu ülke hukukuna tabidir. Türkiye’de mirasçısız tereke Devlete kalır.
- Yabancı Mahkeme Kararlarının Geçerliliği: Yabancı bir ülkede verilen boşanma kararı, Türkiye’de doğrudan geçerli değildir. Bu kararın Türkiye’de hukuki sonuç doğurabilmesi için “tanıma ve tenfiz” yoluyla Türk mahkemelerinden karar alınması gerekmektedir.
Lahey Çocuk Kaçırma Sözleşmesi ve Uygulaması: Türkiye, “Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukukî Yönlerine Dair Lahey Sözleşmesi”ne taraftır. Bu sözleşmenin temel amacı, çocuğu kanuna aykırı yer değiştirmelerin zararlı etkilerinden korumak ve mutad meskenine derhal dönüşünü sağlamaktır. Sözleşme aynı zamanda ziyaret hakkını da korumaktadır. Sözleşme kapsamındaki uyuşmazlıkların dostane çözüm yolları, özellikle arabuluculuk ile sonuçlandırılması teşvik edilir. Türk iç hukukunda 5717 sayılı Kanun ile Sözleşmenin uygulanması sağlanmıştır. Mahkemeler, çocukların mutad meskenlerine iade edilmesi taleplerinde sözleşme hükümlerini dikkate almaktadır.
Uluslararası aile ve miras hukukunda, MÖHUK’un temel prensibi, tarafların milli hukuku veya mutad mesken hukuku üzerinden uygulanacak hukuku belirlemektir. Bu durum, her somut olayda farklı bir ülke hukukunun uygulanabileceği anlamına gelmekte ve “yabancılık unsuru”nun karmaşıklığını artırmaktadır. Özellikle miras hukukunda, Türkiye’deki taşınmazlar için Türk hukukunun uygulanması gibi istisnalar, hukuki süreçleri daha da özelleştirmektedir. Lahey Çocuk Kaçırma Sözleşmesi’nin Türkiye tarafından kabul edilmesi ve iç hukuka aktarılması, uluslararası anlaşmaların ulusal hukuku nasıl tamamlayıcı veya değiştirici bir rol oynadığını göstermektedir. Bu çok katmanlı yapı, uluslararası aile ve miras davalarında uzmanlaşmış bir avukatın, sadece kanunlar ihtilafı kurallarını değil, aynı zamanda uluslararası sözleşmeleri ve yerleşik içtihatları da derinlemesine bilmesini gerektirmektedir.

Fikri Mülkiyet, KVKK ve Trafik Kazaları Hukukunda Uluslararası Boyut
Bölüm 3: Fikri Mülkiyet, KVKK ve Trafik Kazaları Hukukunda Uluslararası Boyut
Soru 6: Marka tescili ve fikri mülkiyet haklarımın uluslararası alanda korunması için İzmir’de ne yapmalıyım?
Marka, bir teşebbüsün mal veya hizmetlerini diğer teşebbüslerinkinden ayırt etmeyi sağlayan her türlü işarettir. Kişi adları, sözcükler, şekiller, harfler, sayılar, renkler, sesler ve hareketler marka olarak tescil edilebilir. Markanın işletmeler için önemi büyüktür; ticari kimlik oluşturur, bilinirliği artırır, tüketicide güven sağlar, rekabet gücünü yükseltir ve satın alma tutumlarını doğrudan etkiler.
Marka Tescil Süreci ve Uluslararası Koruma Sistemleri: Marka tescili, markanın yasal korumasının temelini oluşturur. Tescil süresi başvuru tarihinden itibaren 10 yıldır ve 10’ar yıllık dönemlerle sınırsız olarak yenilenebilir. Tescil başvurusu yapmadan önce detaylı bir marka araştırması yapılması kritik öneme sahiptir. Bu araştırma sayesinde, başvurunun Türk Patent ve Marka Kurumu (TÜRKPATENT) tarafından reddedilme olasılığı ve bültende yayımlandıktan sonra gelebilecek itirazlar en aza indirilir. Aksi takdirde, zaman ve maddi kayıplar yaşanabilir.
Marka tescil süreci genellikle şu aşamalardan oluşur: başvuru, inceleme (ortalama 8-9 ay), resmi marka bülteninde ilan (3 ay), itiraz (2 ay), itiraza karşı görüş (1 ay), uzman kararı, Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’na itiraz (2 ay) ve nihayetinde mahkemede iptal davası açma süreci (2 ay).
Tescil sırasında, Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) madde 5’te belirtilen mutlak ret nedenleri (ayırt edici niteliği olmayan, tanımlayıcı, yanıltıcı, herkesçe kullanılan, malın şeklini veren, kamu düzenine/genel ahlaka aykırı işaretler) ve madde 6’da belirtilen nispi ret nedenleri (önceki markayla karıştırılma ihtimali, kötü niyetli başvuru, ticaret unvanı/telif hakkı ihlali gibi durumlar) dikkate alınır. Markanın tescil tarihinden itibaren beş yıl içinde haklı bir sebep olmaksızın ciddi biçimde kullanılmaması da iptal nedenidir.
Uluslararası Koruma Sistemleri: Marka tescili ülkesel bir koruma sağlar; yani Türkiye’de tescilli bir marka, yurtdışında otomatik olarak koruma sağlamaz. Uluslararası koruma için başlıca iki sistem bulunmaktadır:
- Avrupa Birliği Markası (EUTM): Tek bir başvuru ile tüm 27 AB üyesi ülkede koruma sağlar ve her ülkede eşit haklar tanır. Bu sistem, tek dil, tek ofis ve tek başvuru avantajları sunarak maliyetleri düşürür. Ancak, tek bir ülkede alınan ret kararı tüm AB ülkelerini etkileyebilir. Ortalama tescil süresi 6-12 aydır.
- Madrid Sistemi (Madrid Protokolü): Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü (WIPO) tarafından yürütülen bu sistem, tek bir başvuru ile 130’dan fazla üye ülkede marka tescili ve yönetimi imkanı sunar. Bu da maliyet ve zaman tasarrufu sağlar. Ancak, uluslararası tescilli markalar, ilk 5 yıl menşe ülkedeki esas tescile bağımlı kalır. Ortalama tescil süresi 12-18 aydır.
Marka İhlalleri, Hükümsüzlük ve İptal Davaları: Marka hakkına tecavüz, marka sahibinin izni olmaksızın markanın aynen (iktibas) veya ayırt edilemeyecek kadar benzerinin (iltibas) kullanılmasıyla meydana gelir. Bu durumda başvurulabilecek hukuki yollar arasında tecavüzün tespiti, ref’i (önlenmesi), men’i (durdurulması) davaları ve tazminat davası bulunmaktadır. Delil tespiti ve ihtiyati tedbir kararları da alınabilir. Marka ihlali nedeniyle maddi (fiili zarar, yoksun kalınan kazanç) ve manevi tazminat talep edilebilir. Cezai yaptırımlar da mevcuttur; marka hakkına tecavüz suçu için 1 yıldan 3 yıla kadar hapis ve adli para cezası öngörülmüştür. Suç duyurusu, ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren 6 ay içinde yapılmalıdır.
Marka tecavüzü davalarında, ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren 2 yıl ve her halde fiilin işlendiği tarihten itibaren 10 yıl zamanaşımı süresi uygulanır. Eğer fiil cezayı gerektiren bir suç teşkil ediyorsa, ceza kanunundaki daha uzun zamanaşımı süresi uygulanır (marka hakkına tecavüz suçunda 8 yıl).
Markanın hükümsüzlüğü, markanın tescil anından itibaren geçersiz sayılması anlamına gelir. Mutlak veya nispi ret nedenlerine aykırı şekilde tescil edilmiş bir markanın hükümsüzlüğü talep edilebilir. Hükümsüzlük davası için herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süre öngörülmemiştir.
Marka iptali ise, tescilli markanın belirli nedenlerle sicilden silinmesi işlemidir. En yaygın iptal nedeni, markanın tescil tarihinden itibaren 5 yıl içinde haklı bir sebep olmaksızın ciddi biçimde kullanılmamasıdır. 10 Ocak 2024 tarihinden itibaren marka iptal talepleri mahkemelere değil, Türk Patent ve Marka Kurumu’na yapılmaktadır.
Marka Avukatının Rolü ve Önemi: Marka avukatı, marka hukuku mevzuatına ve güncel gelişmelere hakim bir uzmandır. Tescil öncesi araştırma, başvuru, itiraz ve temyiz süreçlerini yönetir. Marka ihlallerini takip eder, hukuki ve cezai yollara başvurur, tazminat davalarını yürütür. Aynı zamanda fikri mülkiyet portföy yönetimi ve stratejik danışmanlık hizmetleri sunar. Hukuki sorunların ortaya çıkmadan önlenmesi için koruyucu danışmanlık sağlaması da önemli bir görevidir.
Küreselleşen pazarda marka koruması stratejik bir öneme sahiptir ve hukuki danışmanlık vazgeçilmezdir. Marka tescilinin ülkesel yapısı ve uluslararası koruma için Madrid Sistemi veya EUTM gibi karmaşık sistemlerin varlığı, küresel ticarette faaliyet gösteren işletmeler için marka stratejisinin ne kadar kritik olduğunu göstermektedir. Markanın kullanılmaması nedeniyle iptal edilebilmesi ve kötü niyetli tescillerin hükümsüz kılınabilmesi, marka haklarının pasif korumadan ziyade aktif yönetim ve sürekli hukuki gözetim gerektirdiğini ortaya koymaktadır. İzmir’in sanayi ve ticaret yapısı düşünüldüğünde, bu dinamik ortamda markaların sadece tescil edilmesi değil, aynı zamanda ihlallere karşı proaktif olarak korunması, portföy yönetimi ve stratejik danışmanlık hizmetleri, işletmelerin rekabet avantajını sürdürmesi ve değerini koruması için hayati önem taşımaktadır. Bu durum, marka avukatının rolünü sadece bir dava takipçisi olmaktan çıkarıp, işletmenin fikri mülkiyet stratejilerinin ayrılmaz bir parçası haline getirmektedir.
Marka Tescil Süreci Aşamaları ve Ortalama Süreleri
Aşama | Ortalama Süre |
Başvuru İnceleme | 8-9 ay |
Bültende İlan | 3 ay |
İtiraz Süresi | 2 ay |
İtiraza Karşı Görüş Sunma | 1 ay |
Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’na İtiraz | 2 ay |
Kurul Kararına Karşı Mahkemede İptal Davası | 2 ay |
Toplam Süre (İtiraz Olmazsa) | 15-18 ay |
Soru 7: Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (KVKK) kapsamında uluslararası veri transferleri ve ihlallerinde İzmir’deki bir avukat nasıl yardımcı olabilir?
Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (KVKK), kimliği belirli veya belirlenebilir gerçek kişiye ilişkin her türlü bilgiyi “kişisel veri” olarak tanımlar. Irk, etnik köken, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep, sağlık, cinsel hayat, ceza mahkûmiyeti ve güvenlik tedbirleri ile biyometrik veriler gibi bilgiler ise “özel nitelikli kişisel veri” olarak daha sıkı bir korumaya tabidir.
KVKK Temel İlkeleri ve Uluslararası Veri Transferi: Kişisel verilerin işlenmesinde hukuka ve dürüstlük kurallarına uygunluk, doğru ve gerektiğinde güncel olma, belirli, açık ve meşru amaçlar için işlenme, işlendikleri amaçla bağlantılı, sınırlı ve ölçülü olma ile ilgili mevzuatta öngörülen veya işlendikleri amaç için gerekli olan süre kadar muhafaza edilme temel ilkelerdir. Kişisel veriler, ilgili kişinin açık rızası olmaksızın işlenemez; ancak kanunda açıkça öngörülmesi, bir sözleşmenin kurulması veya ifası için zorunlu olması, veri sorumlusunun hukuki yükümlülüğünü yerine getirmesi gibi istisnai durumlarda rıza aranmaz. Özel nitelikli kişisel veriler için ise kamu sağlığının korunması, koruyucu hekimlik, tıbbi teşhis, tedavi ve bakım hizmetlerinin yürütülmesi gibi daha sıkı şartlar bulunmaktadır.
Kişisel verilerin yurtdışına aktarılması, ilgili kişinin açık rızasıyla veya yeterli korumanın bulunduğu ülkeler için Kişisel Verileri Koruma Kurulu (Kurul) izniyle mümkündür. Yeterli korumanın bulunmadığı ülkelere aktarım için ise veri sorumlularının yazılı taahhüdü ve Kurul’un izni gerekmektedir.
Veri İhlali Bildirimleri ve İdari Para Cezaları: Veri sorumluları (kişisel verilerin işleme amaçlarını ve vasıtalarını belirleyen gerçek veya tüzel kişiler) , veri işlemeye başlamadan önce Veri Sorumluları Sicil Bilgi Sistemi’ne (VERBİS) kaydolmak zorundadır. Belirli istisnalar (örn. noterler, avukatlar, 50’den az çalışanı olan ve ana faaliyet konusu özel nitelikli veri işleme olmayan gerçek/tüzel kişiler) bu kayıt zorunluluğundan muaftır. VERBİS kayıt ve bildirim yükümlülüğüne aykırı hareket edenlere 2025 yılı itibarıyla 272.380 TL ile 13.620.402 TL arasında idari para cezası uygulanabilir.
Veri sorumlusu, bir veri ihlalini öğrendiği tarihten itibaren derhal ve en geç 72 saat içinde Kurul’a bildirimde bulunmak zorundadır. İhlalden etkilenen kişiler de makul bir süre içinde bilgilendirilmelidir.
KVKK ihlallerinde verilen idari para cezalarına karşı, ceza kararının tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde sulh ceza hakimliklerine iptal başvurusu yapılabilmektedir. Kurul kararlarına karşı ise, kararın öğrenildiği tarihten itibaren 60 gün içinde Ankara İdare Mahkemesi’nde iptal davası açılabilir.
KVKK Süreçlerinde Avukatın Rolü: KVKK uzman avukatları, veri güvenliği, şirketlerin korunması, kişisel verilerin saklanması, toplanması ve işlenmesi konularında hukuki danışmanlık sağlar. KVKK uyum süreçlerinde (veri envanteri çıkarma, risk analizi, politika oluşturma, çalışan eğitimi) rehberlik ederler. Veri ihlali durumlarında hukuki süreçleri yönetir, Kurul’a şikayet ve tazminat davalarında müvekkilleri temsil ederler.
Kişisel veri ihlalinden doğan tazminat davaları genellikle Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde açılır. Tazminat miktarı, ihlalin ağırlığı, verinin türü, kamuya yayılıp yayılmadığı ve zararın derecesi gibi faktörler dikkate alınarak belirlenir. Tazminat davası açma hakkı, cezai boyutu olan ihlallerde suçun işlendiği tarihten itibaren 8 yıl, sözleşmesel ilişkiden kaynaklanmışsa 10 yıllık zamanaşımına tabidir.
Dijitalleşen dünyada veri koruma yükümlülükleri ve hukuki risklerin yönetimi büyük önem taşımaktadır. KVKK’nın kişisel verilerin tanımından özel nitelikli verilere ve uluslararası transfer şartlarına kadar uzanan detaylı düzenlemeleri, dijitalleşen ekonomide veri korumanın ne kadar kapsamlı bir hukuki alan haline geldiğini göstermektedir. VERBİS’e kayıt zorunluluğu ve veri ihlallerinde 72 saatlik bildirim süresi gibi katı kurallar, şirketler için ciddi idari ve finansal yükümlülükler getirmektedir. Bu durum, İzmir’deki işletmelerin, özellikle e-ticaret, finans veya insan kaynakları gibi sektörlerde faaliyet gösterenlerin, sadece hukuki uyum sağlamakla kalmayıp, aynı zamanda güçlü teknik ve idari tedbirler alarak veri güvenliğini proaktif bir şekilde yönetmeleri gerektiğini vurgulamaktadır. Aksi takdirde, yüksek idari para cezaları ve tazminat davalarıyla karşılaşma riski, uzman bir KVKK avukatının stratejik danışmanlığını ve dava yönetimini elzem kılmaktadır.
KVKK İdari Para Cezaları (2025 Güncel)
İhlal Türü | 2025 Yılı İdari Para Cezası Tutarı (Alt-Üst Limit) |
Aydınlatma Yükümlülüğüne Aykırılık Hâlinde | 68.083 ₺ – 1.362.021 ₺ |
Veri Güvenliğine İlişkin Yükümlülükleri Yerine Getirmemek | 204.285 ₺ – 13.620.402 ₺ |
Kurul Tarafından Verilen Kararlara Aykırılık Hâlinde | 340.476 ₺ – 13.620.402 ₺ |
VERBİS’e Kayıt ve Bildirim Yükümlülüğüne Aykırı Hareket Etmek | 272.380 ₺ – 13.620.402 ₺ |
Yurt Dışı Veri Aktarımına İlişkin Standart Sözleşme Bildirim Yükümlülüğüne Uyulmaması | 71.965 ₺ – 1.439.300 ₺ |
Soru 8: İzmir’de karıştığım bir trafik kazasında yabancılık unsuru varsa hukuki süreç nasıl işler?
Trafik kazası, karayolu üzerinde hareket halinde olan bir veya birden fazla aracın karıştığı, ölüm, yaralanma veya maddi zararla sonuçlanan olay olarak tanımlanır. Bu tür olaylarda, olay ile zarar arasında bir nedensellik bağı bulunması gerekmektedir. Trafik kazalarında sorumluluk, sürücü, araç işleteni, sigortacı ve hatta kusuru varsa yaya gibi birden çok kişiye ait olabilir. Bu kişiler, kural olarak, borcun tamamından müteselsilen (zincirleme) sorumludur. Araç işleteninin sorumluluğu ise genellikle kusursuz sorumluluk ilkesine, yani tehlike sorumluluğuna dayanır.
Sigorta ve Güvence Hesapları: Türkiye’de her araç için zorunlu olan Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası (Trafik Sigortası), kazada kusurlu tarafın üçüncü kişilere verdiği maddi ve bedensel zararları karşılamayı hedefler. Ancak, trafik sigortası genellikle manevi zararları kapsamaz. Kasko sigortası ise isteğe bağlı olup, sigortalı aracın kendi hasarlarını, çalınma, yanma gibi riskleri ve daha geniş kapsamlı teminatları (örn. araçtaki kişisel eşyalar, ek teminatlarla manevi tazminat) karşılar. Güvence Hesabı, sigortalı olmayan veya kimliği tespit edilemeyen araçların karıştığı kazalarda (bedensel zararlar için) veya sigorta şirketinin mali yetersizliği durumunda devreye girer.
Kaza Sonrası Hukuki Prosedürler ve Süreler: Bir trafik kazası sonrası yapılması gereken ilk adımlar, can güvenliğini sağlamak, acil durum ekiplerine (112) haber vermek, olay yerinin güvenliğini sağlamak ve delilleri (fotoğraflar, tanık bilgileri) toplamaktır. Maddi hasarlı kazalarda, sürücüler arasında anlaşma varsa kaza tespit tutanağı doldurulur; yaralanma, ölüm veya kamu malına zarar varsa trafik polisi çağrılır ve tutanak onlar tarafından düzenlenir. Kaza tespit tutanağına itiraz süresi 5 iş günüdür.
Sigorta şirketine bildirim, maddi hasarlı kazalarda 5 iş günü, yaralanmalı/ölümlü kazalarda ise 15 iş günü içinde yapılmalıdır. Sigorta şirketinin taleplere 15 gün içinde cevap vermesi zorunludur.
Tazminat Talepleri ve Yargılama Süreci: Trafik kazalarından doğan başlıca tazminat türleri şunlardır:
- Maddi Tazminat: Araç onarım bedelleri, pert olması durumunda araç bedeli, tedavi masrafları, kazanç kaybı (ticari araçlarda onarım süresince kazanç kaybı dahil), çalışma gücü kaybı ve değer kaybı gibi kalemleri kapsar.
- Manevi Tazminat: Kazazedenin veya ölüm halinde yakınlarının yaşadığı ruhsal ve psikolojik acı ve elemler için talep edilir. Manevi tazminatın belirlenmesinde sabit bir formül bulunmamakla birlikte, hakimin takdir yetkisiyle, olayın özellikleri, tarafların ekonomik durumları, kusur oranları ve maluliyet oranı gibi kriterler dikkate alınır.
- Destekten Yoksun Kalma Tazminatı: Kazada hayatını kaybeden kişinin desteğinden mahrum kalan yakınları (eş, çocuk, anne, baba vb.) tarafından talep edilir. Bu tazminat, ölen kişinin geliri, yaşı, kusur oranı ve hak sahiplerinin durumu baz alınarak hesaplanır.
Tazminat davalarında, sigorta şirketlerine karşı açılacak davalar için arabuluculuk zorunlu dava şartıdır ve en fazla 6 hafta içinde sonuçlanır. Görevli mahkeme, sadece sürücü/işletene karşı açılan davalarda Asliye Hukuk Mahkemesi, sigorta şirketi dahil edildiğinde ise Asliye Ticaret Mahkemesi’dir. Yetkili mahkeme ise davalının yerleşim yeri veya kazanın meydana geldiği yer mahkemesi olabilir.
Dava süreci dilekçeler aşaması, ön inceleme, tahkikat (delil toplama, bilirkişi incelemesi), sözlü yargılama ve hüküm aşamalarından oluşur. Bilirkişi raporları, kusur tespiti, hasar ve maluliyet oranlarının belirlenmesinde kritik rol oynar ve genellikle 3 ay içinde hazırlanır. Mahkeme süreci ortalama 2-3 yıl sürebilirken, tahkim yolu seçilirse 4-6 ay içinde sonuç alınabilir. Mahkeme kararı kesinleştikten sonra ödeme 30 gün içinde yapılır; yapılmazsa icra takibi (3-6 ay) başlatılabilir.
Zamanaşımı Süreleri: Trafik kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin taleplerde, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren 2 yıl ve her halde kaza gününden itibaren 10 yıl içinde zamanaşımına uğrar. Ancak, eğer kaza cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüşse, bu süre uygulanır. Örneğin, yaralamalı trafik kazalarında 8 yıl, ölümlü trafik kazalarında ise 15 yıl zamanaşımı süresi geçerlidir. Dava açılması, icra takibi, borçlunun borcu ikrar etmesi veya arabuluculuk sürecinin başlatılması gibi durumlar zamanaşımını keser.
Rücu Davaları: Sigorta şirketleri, ödedikleri tazminatları belirli şartlar altında (örn. ağır kusur, kasıt, ehliyetsiz araç kullanımı, alkollü/uyuşturucu madde etkisi altında araç kullanımı, istiap haddini aşma, kaza yerini terk etme) kusurlu taraftan geri isteyebilirler.
Trafik kazalarında yabancılık unsuru, hukuki süreçleri çok katmanlı hale getirmektedir. Bu durum, Karayolları Trafik Kanunu (KTK), Türk Borçlar Kanunu (TBK) ve Türk Ceza Kanunu (TCK) gibi farklı mevzuatların yanı sıra, Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun (MÖHUK) hükümlerinin de devreye girmesine neden olur. Örneğin, yabancı bir sürücünün karıştığı kazada, uygulanacak hukuk ve yetkili mahkeme MÖHUK hükümlerine göre belirlenebilir. Delillerin toplanması, kusur tespiti ve tazminat hesaplamaları gibi konularda yabancı unsurların varlığı, sürecin karmaşıklığını artırır. Bu nedenle, uzman bir trafik kazası avukatının desteği, bu çok katmanlı hukuki çerçevelerde doğru adımların atılmasını, hak kayıplarının önlenmesini ve müvekkilin en iyi sonuca ulaşmasını sağlamak için hayati önem taşımaktadır.

Site ve Apartman Yönetimi Hukuku
Bölüm 4: İzmir’deki Site ve Apartman Yönetimi Hukuku Konularında Sıkça Sorulanlar
Soru 9: İzmir’de bir sitede yaşıyorum. Site yönetimi ile ilgili hukuki sorunlarda (aidat, ortak alan, yönetici/denetçi sorumluluğu vb.) nasıl bir yol izlemeliyim?
İzmir’de artan siteleşme ve kentsel dönüşüm projeleri , site ve apartman yönetimleriyle ilgili hukuki sorunların çeşitliliğini ve karmaşıklığını artırmıştır. Bu sorunların çözümü, 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu (KMK) başta olmak üzere ilgili mevzuat hükümlerine ve yönetim planına uygun hareket etmeyi gerektirir.
Site Yönetiminin Hukuki Dayanağı ve Yapısı: Site yönetimi, bir apartmanın veya sitenin düzenli işleyişinden sorumlu olan ve kat malikleri tarafından seçilen resmi yapıdır. KMK’ya göre kat malikleri birliğinin tüzel kişiliği bulunmamaktadır. Yönetim, Kat Malikleri Kurulu, Yönetici ve Denetçi olmak üzere üç ana organdan oluşur.
Kat Malikleri Kurulu ve Karar Alma Süreçleri: Kat Malikleri Kurulu, kat mülkiyeti birliğinin en üst karar alma organıdır. Toplantı yeter sayısı, kat maliklerinin sayı ve arsa payı bakımından yarısından fazlasıdır. İlk toplantıda yeter sayı sağlanamazsa, ikinci toplantı en geç onbeş gün sonra yapılır ve bu toplantıda karar yeter sayısı, katılanların salt çoğunluğudur. Alınan kararlar, kanunun emredici hükümleri ve yönetim planı göz önünde bulundurularak verilir ve tüm kat malikleri ile külli ve cüzi halefleri için bağlayıcıdır.
Bazı önemli kararlar için KMK’da ağırlaştırılmış yeter sayılar öngörülmüştür:
- Oybirliği: Ana taşınmazın bir hakla kayıtlanması, arsanın bölünmesi, reklam maksatlı kiralanması, merkezi ısıtma sisteminden ferdi ısıtmaya geçiş veya yeni bağımsız bölüm ilavesi gibi durumlarda tüm kat maliklerinin oybirliği gerekir.
- Beşte Dört Çoğunluk: Yönetim planının değiştirilmesi veya ortak yerlerde inşaat, onarım ve tesis yaptırılması gibi kararlar için tüm kat maliklerinin beşte dört oy çoğunluğu gereklidir.
Kat malikleri kurulu kararlarının iptali davası, toplantıya katılıp aykırı oy kullanan kat malikleri için karar tarihinden itibaren bir ay içinde, toplantıya katılmayan kat malikleri için ise kararı öğrenmesinden itibaren bir ay içinde ve her halde karar tarihinden itibaren en geç altı ay içinde anagayrimenkulün bulunduğu yerdeki Sulh Hukuk Mahkemesi’nde açılmalıdır. Ancak, kat malikleri kurulu kararlarının yok hükmünde veya mutlak butlanla hükümsüz sayıldığı durumlarda süre koşulu aranmaz. Dava açarken, yönetim kurulunun tüzel kişiliği olmadığı için husumet eksikliği yaşanmaması adına, kat maliklerini temsilen yöneticiye husumet yöneltilebilir.
Yönetim Planı: Yönetim planı, apartman ve sitenin yönetim tarzını, kullanma maksat ve şeklini, yönetici ve denetçilerin alacakları ücreti ve yönetime ait diğer hususları düzenleyen ve tüm kat maliklerini bağlayan bir sözleşmedir. Yönetim planında değişiklik yapılması, tüm kat maliklerinin beşte dört oy çoğunluğunu sağlamasıyla mümkündür. Yönetim planının yasalara aykırı, kişilik haklarını engelleyici veya kat maliklerinin haklarını ihlal edici hükümler içermesi halinde iptali için dava açılabilir.
Yönetici ve Denetçi Sorumlulukları: Yönetici, Kat Mülkiyeti Kanunu madde 34’e göre atanır ve anagayrimenkulün sekiz veya daha fazla bağımsız bölümü varsa yönetici atanması mecburidir. Yönetici, kat malikleri adına hareket eden ve onlara vekil gibi sorumlu olan kişidir. Görevleri arasında kurul kararlarını uygulama, ana taşınmazın bakımı, korunması ve onarımı için gerekli tedbirleri alma, sigorta işlemlerini takip etme, defter tutma, belgeleri saklama, işletme projesi hazırlama, aidat toplama ve kat malikleri kurulunu toplantıya çağırma bulunur. Yönetici, görev süresiyle sınırlı olup, kasten veya ihmal sonucu görevini yerine getirmemesi nedeniyle kat maliklerinin uğradığı zararlardan kişisel olarak sorumludur (örn: avansın zimmete geçirilmesi, sigorta priminin cezalı tahsili). Kat malikleri kurulunca ibra edilmiş olsa dahi, yöneticilik yaptığı dönemdeki usulsüzlüklerden sorumludur.
Denetçi, kat malikleri kurulunca atanır ve Kat Mülkiyeti Kanunu’na göre kat malikleri arasından seçilmesi zorunludur. Denetçiler, kat malikleri kuruluna karşı vekil gibi sorumludur. Görevleri arasında yöneticinin görevdeki tutumunu ve hesapları denetlemek, işletme projesine uygun hareket edilip edilmediğini kontrol etmek ve kat malikleri kuruluna denetleme raporu sunmak yer alır.
Aidat Sorunları ve Hukuki Süreçler: Aidat ödeme yükümlülüğü, hem maliklerin hem de kiracıların müşterek ve müteselsil sorumluluğundadır. Kullanılmayan boş ev için de aidat ödemek zorunludur. Aidat ödemelerinde gecikme yaşanması durumunda aylık yüzde 5 oranında gecikme faizi uygulanabilir; bu oran yönetim planı ile artırılabilir. Aidat borçlarının tahsili için ilk olarak hatırlatma yazısı, ardından noter onaylı ihtarname gönderilebilir. Borç ödenmezse icra takibi başlatılabilir. Borçlunun 7 gün içinde itiraz hakkı vardır; itiraz edilmezse icra takibi kesinleşir ve haciz aşamasına geçilir. Aidat borçlarının tahsili için dava açma yetkisi yöneticiye veya diğer kat maliklerine aittir ve bu davalar Sulh Hukuk Mahkemesi’nde görülür. Aidat borcu nedeniyle su, elektrik veya doğalgaz gibi enerji kaynaklarının kesilmesi yasal değildir. Aidat alacakları 5 yıllık zamanaşımına tabidir. Fahiş aidat bedeline itiraz etme hakkı yalnızca maliklere tanınmıştır; kiracılar ise yöneticinin hizmet görevini kötüye kullanması sebebiyle Cumhuriyet Başsavcılığı’na şikayette bulunabilir.
Ortak Alan Anlaşmazlıkları (İzinsiz Kullanım, Gürültü, Otopark, Evcil Hayvan): Ortak yerler, ana gayrimenkulün bağımsız bölümleri dışında kalıp, korunma ve ortaklaşa kullanma veya faydalanmaya yarayan yerlerdir (örn: temeller, ana duvarlar, çatılar, merdivenler, asansörler, genel kömürlük ve garajlar). Yönetim planı ile de ortak yerler belirlenebilir. Kat malikleri, ortak yerlerde arsa payları oranında maliktir ve kullanma hakkına sahiptir. Kullanım şekli yönetim planı veya özel anlaşma ile düzenlenebilir. Ortak yerlerden vazgeçmek, aidat ödeme yükümlülüğünü kaldırmaz.
Ortak Alanların İzinsiz Kullanımı (El Atma): Kat maliklerinden biri veya üçüncü bir kişinin ortak yere haksız el atması durumunda, her kat maliki hakimin müdahalesini ve müdahalenin önlenmesini isteyebilir. “Müdahalenin men’i” davası açılabilir. Bu davalarda görevli mahkeme Sulh Hukuk Mahkemesi’dir. Ayrıca, haksız işgalden dolayı “ecrimisil” (haksız işgal tazminatı) talep edilebilir ve bu talep 5 yıllık zamanaşımına tabidir. Kaymakamlığa başvuru da izlenebilecek bir yoldur.
Gürültü Rahatsızlığı: Kat Mülkiyeti Kanunu’nda gürültüyü doğrudan yasaklayan bir hüküm bulunmamakla birlikte, yönetim planı veya kat malikleri kurulu kararları ile gürültüye ilişkin düzenlemeler yapılabilir (örn. akşam 19:00’dan sabah 07:00’ye kadar çok gürültülü hareketler yasaktır). Gürültü yapan komşuya karşı izlenebilecek adımlar sırasıyla komşuyla görüşme, noterden ihtarname gönderme, apartman/site yönetimi ile konuşma ve yönetimin yazılı uyarıda bulunmasını isteme, ilçe belediye zabıtasına şikayet (Kabahatler Kanunu’na göre idari para cezası uygulanabilir) veya Sulh Hukuk Mahkemesi’ne başvurmadır.
Otopark Sorunları: Otoparklar ortak yerlerdir ve kullanım esasları yönetim planı ile belirlenir. Kiracıların otopark hakkına müdahale edilemez; kira sözleşmesi ve yönetim planı hükümleri bu konuda önemlidir. Otoparkın amacı dışında kullanıldığının tespit edilmesi halinde, bina veya yapı yönetimi tarafından ilgili idareye bildirimde bulunulur.
Evcil Hayvan Besleme Yasakları: KMK’da evcil hayvan beslenmesini doğrudan yasaklayan bir hüküm yoktur. Bu konuda asıl olan yönetim planıdır. Yönetim planında “hayvan beslenemez” gibi bir ibare varsa, site veya apartman içinde evcil hayvan beslenmesi yasaklanmış demektir. Ancak, kişinin evcil hayvanı ile apartmana taşındıktan sonra yönetim planına eklenecek bir yasak maddesi geçerliliğini yitirebilir. Evcil hayvanın gürültü, pislik gibi hususlarda diğer sakinlere dayanılmaz rahatsızlık vermesi halinde, Çevre İl Müdürlüğü’ne şikayet veya tahliye davası açılabilir (desibel ölçümü önemlidir).
İzmir’deki Yeni Sitelerin Artışı ve Kentsel Dönüşümün Etkisi: İzmir’de konut fiyatlarının artması ve yeni sitelerin sayısının çoğalması, Kat Mülkiyeti Kanunu’ndan kaynaklanan uyuşmazlıkları da beraberinde getirmiştir. Kentsel dönüşüm projeleri, tapu iptalleri, kamulaştırmalar, müteahhit anlaşmazlıkları ve ortak malik ihtilafları gibi çok sayıda hukuki süreci beraberinde getirmektedir. Kentsel dönüşümde hukuki ve bürokratik engellerin aşılması için hukuki düzenlemeler ve şeffaf bir bürokrasi çok önemlidir. Bu süreçlerde uzman avukat desteği, riskleri önceden analiz etme ve sözleşmeleri titizlikle denetleme açısından kritik öneme sahiptir.
İzmir’deki toplu yaşam alanlarında hukuki dinamikler, yönetim planının merkeziliği ve uyuşmazlık çözümünde proaktif bir yaklaşım gerektirmektedir. İzmir’de artan siteleşme ve kentsel dönüşüm projeleri ile birlikte, site yönetiminden kaynaklanan hukuki sorunların çeşitliliği ve karmaşıklığı da artmaktadır. Bu durum, yönetim planının sadece bir belge olmaktan öte, kat maliklerinin hak ve yükümlülüklerini belirleyen, yasalara uygunluğu hayati önem taşıyan merkezi bir sözleşme olduğunu göstermektedir. Ortak alanların kullanımı, aidat tahsilatı, gürültü ve evcil hayvan gibi konulardaki anlaşmazlıklar, kat malikleri kurulu kararlarının ve yöneticinin yetki ve sorumluluklarının titizlikle uygulanmasını gerektirmektedir. Özellikle yönetim kurulunun tüzel kişiliği olmaması, dava süreçlerinde husumet eksikliği gibi usuli hatalara yol açabilir. Bu nedenle, hukuki riskleri minimize etmek ve uyuşmazlıkları etkin bir şekilde çözmek için, yönetim planının doğru hazırlanmasından, karar alma süreçlerinin şeffaflığına, yöneticinin hukuki sorumluluklarının bilincinde olmasına kadar her aşamada proaktif bir hukuki danışmanlık yaklaşımı benimsenmesi elzemdir.
Sonuç ve Öneriler
İzmir’in dinamik ekonomik yapısı, artan uluslararası ticaret hacmi ve yabancı nüfusu, uluslararası hukuki hizmetlere olan ihtiyacı kaçınılmaz kılmaktadır. Bu rapor, yabancıların Türkiye’de gayrimenkul edinimi ve şirket kuruluşu gibi yatırım odaklı konulardan, uluslararası ticari alacak takibi ve yabancı mahkeme kararlarının tanınması/tenfizi gibi ticari uyuşmazlıklara; uluslararası evliliklerde boşanma, velayet ve miras gibi aile hukuku meselelerinden, marka tescili ve KVKK uyumu gibi fikri mülkiyet ve veri koruma konularına; ve nihayet yabancılık unsuru içeren trafik kazalarına kadar geniş bir yelpazede hukuki sorulara yanıtlar sunmuştur.
Bu analizler, uluslararası hukukun sadece devletlerarası ilişkileri değil, aynı zamanda bireylerin ve işletmelerin günlük yaşamlarını ve ticari faaliyetlerini doğrudan etkileyen çok katmanlı bir alan olduğunu ortaya koymaktadır. Her bir hukuki süreç, farklı mevzuatlara, uluslararası anlaşmalara ve yerleşik içtihatlara tabi olup, prosedürel detaylar ve potansiyel riskler barındırmaktadır. Özellikle İzmir gibi küresel entegrasyonun yüksek olduğu bir şehirde, yerel dinamiklerin uluslararası hukuki meselelerle kesişimi, karmaşıklığı artırmaktadır.
Bu bağlamda, bireyler ve işletmeler için aşağıdaki öneriler sunulmaktadır:
- Uzman Hukuki Danışmanlık Alın: Uluslararası hukuk alanındaki karmaşıklıklar ve sürekli değişen mevzuat göz önüne alındığında, herhangi bir sınır ötesi işlem veya uyuşmazlıkta mutlaka uzman bir uluslararası avukattan hukuki destek alınmalıdır. Bu, potansiyel hak kayıplarını önleyecek, süreçleri hızlandıracak ve en doğru hukuki stratejinin belirlenmesini sağlayacaktır.
- Proaktif Risk Yönetimi Uygulayın: Özellikle uluslararası ticaret, yatırım ve kişisel veri işleme faaliyetlerinde, hukuki riskler ortaya çıkmadan önce proaktif adımlar atılmalıdır. Sözleşmelerin titizlikle hazırlanması, hukuki uyum süreçlerinin (KVKK gibi) eksiksiz tamamlanması ve potansiyel uyuşmazlık çözüm mekanizmalarının önceden belirlenmesi, gelecekteki sorunları minimize edecektir.
- Belgeleme ve Kayıt Tutmaya Özen Gösterin: Tüm uluslararası işlemlerde, yazışmalar, sözleşmeler, izinler, raporlar ve diğer ilgili belgelerin eksiksiz ve düzenli bir şekilde saklanması hayati önem taşır. Bu belgeler, olası bir uyuşmazlık durumunda güçlü delil teşkil edecektir.
- Yerel ve Uluslararası Mevzuatı Takip Edin: İlgili sektörlerdeki veya kişisel durumlarla ilgili yerel (Türk) ve uluslararası hukuki düzenlemelerdeki güncellemeler düzenli olarak takip edilmelidir. Bu konuda avukatlar, müvekkillerine güncel bilgiler sağlayarak uyum süreçlerine destek olabilirler.
- Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Yöntemlerini Değerlendirin: Uluslararası uyuşmazlıklarda mahkeme süreçleri uzun ve maliyetli olabileceğinden, arabuluculuk ve tahkim gibi alternatif çözüm yöntemleri sözleşmelere dahil edilmeli ve değerlendirilmelidir. Bu yöntemler, daha hızlı ve esnek çözümler sunabilir.
İzmir’de uluslararası bir avukat, sadece yasal temsilci olmanın ötesinde, küresel ölçekte faaliyet gösteren veya yabancılık unsuru içeren hukuki sorunlarla karşılaşan bireyler ve işletmeler için stratejik bir danışman ve güvenilir bir rehber konumundadır. Bu uzmanlık, İzmir’in küresel rekabetteki yerini güçlendirmesine ve uluslararası alandaki hukuki güvenliği sağlamasına önemli katkılar sunmaktadır.

İzmir Uluslararası Avukat – SSS
Sık Sorulan Sorular (SSS)
Uluslararası vatandaşlık hukuku nedir?
Uluslararası vatandaşlık hukuku, bireylerin bir devlete vatandaşlık kazanma, kaybetme ve çoklu vatandaşlık durumlarını düzenleyen ulusal ve uluslararası hukuk kurallarını kapsar.
Vatandaşlık kavramı uluslararası hukukta nasıl tanımlanır?
Uluslararası hukukta vatandaşlık, bireyin belirli bir devlete hukuki bağla bağlı olmasıdır. Bu bağ, hak ve yükümlülüklerin temelini oluşturur.
Vatandaşlığın kazanılma yolları nelerdir?
Vatandaşlık, doğumla (soybağı veya doğum yeri), evlenme, evlat edinme, seçme hakkı, uzun süreli ikamet ve devletin takdirine bağlı istisnai yollarla kazanılabilir.
Doğumla kazanılan vatandaşlık (jus soli/jus sanguinis) farkı nedir?
Jus soli (toprak esaslı sistem), doğulan ülkenin vatandaşlığını verir. Jus sanguinis (soy esaslı sistem) ise vatandaşlığı ebeveynin vatandaşlığına göre belirler.
Evlilik yoluyla vatandaşlık kazanımı uluslararası hukukta nasıl düzenlenir?
Evlilik yoluyla vatandaşlık, otomatik kazanılmaz. Uluslararası hukukta her devletin iç hukukuna bağlıdır ve genellikle belirli bir süreli evlilik, birlikte yaşam ve başvuru şartlarına bağlıdır.
Vatandaşlığın kaybedilme yolları nelerdir?
Vatandaşlık, kişinin kendi isteğiyle çıkması, başka bir vatandaşlığı isteyerek kazanması veya devlet kararıyla (örneğin sahte belgeyle edinim, vatana ihanet) kaybedilebilir.
Vatandaşlıktan çıkarılma hangi durumlarda mümkündür?
Vatandaşlıktan çıkarılma; sahte belgeyle vatandaşlık kazanma, milli güvenliği tehdit etme, yabancı bir orduda izinsiz hizmet gibi ağır durumlarda mümkündür. Her ülkenin iç hukukuna göre değişir.
Çoklu vatandaşlık (çifte vatandaşlık) uluslararası hukukta nasıl ele alınır?
Çoklu vatandaşlık, uluslararası hukukta yasaklanmaz ancak devletlerin iç hukukuna bağlıdır. Birden fazla devletin aynı kişiyi vatandaş sayması durumunda ortaya çıkar.
Çifte vatandaşlığın avantajları ve dezavantajları nelerdir?
Avantajları: İki ülkede yaşama, çalışma, eğitim ve sosyal haklardan yararlanma.
Dezavantajları: Çifte vergi yükümlülüğü, askerlik zorunluluğu ve diplomatik koruma çakışmaları.
Vatansızlık (devletsizlik) nedir ve uluslararası hukukta nasıl önlenir?
Vatansızlık, hiçbir devletin vatandaşı olmayan kişilerin durumudur. Uluslararası hukuk, 1954 ve 1961 Vatansız Kişilerin Statüsüne İlişkin Sözleşmelerle vatansızlığı azaltmayı ve bu kişilere asgari haklar tanımayı amaçlar.
Vatansız kişilerin hakları nelerdir?
Vatansız kişiler; yaşama, çalışma, eğitim, adil yargılanma ve temel insani haklardan yararlanma hakkına sahiptir. Bu haklar, 1954 tarihli Sözleşme ile korunur.
1954 Vatansız Kişilerin Statüsüne İlişkin Sözleşme’nin önemi nedir?
1954 Sözleşmesi, vatansız kişilere uluslararası koruma sağlayan ilk belgedir. Temel haklarını tanımlar ve ayrımcılığı önleyerek hukuki statülerini güvence altına alır.
Vatandaşlık ile uyrukluk arasındaki fark nedir?
Uyrukluk, bir kişinin devlete bağlılığını ifade eden genel kavramdır. Vatandaşlık ise bu bağa dayalı olarak kişiye siyasi haklar ve yükümlülükler tanıyan hukuki statüdür.
Tüzel kişilerin vatandaşlığı uluslararası hukukta nasıl belirlenir?
Tüzel kişilerin vatandaşlığı, kuruluş yeri (kuruluş teorisi) veya merkez yönetim yeri (merkez teorisi) esas alınarak belirlenir. Uluslararası hukukta bu kriterler geçerlidir.
Diplomatik koruma hakkı nedir ve vatandaşlıkla ilişkisi nedir?
Diplomatik koruma hakkı, bir devletin yurtdışındaki vatandaşını uluslararası düzeyde koruma yetkisidir. Bu hak, kişinin vatandaşlığına dayalıdır ve yalnızca vatandaşı olunan devlet tarafından kullanılabilir.
Diplomatik koruma hakkının şartları nelerdir?
Diplomatik koruma hakkının şartları şunlardır:
- Gerçek ve etkili vatandaşlık bağı olmalıdır.
- Vatandaşlık ihlal öncesinde mevcut olmalıdır.
- Kişi, yerel başvuru yollarını tüketmiş olmalıdır.
- Eylem, uluslararası hukuka aykırı olmalıdır.
- Koruma, devletin takdirine bağlıdır; zorunlu değildir.
Uluslararası hukukta vatandaşlığın belirlenmesinde hangi ilkeler geçerlidir?
Uluslararası hukukta vatandaşlığın belirlenmesinde geçerli olan temel ilkeler şunlardır:
- Devletin Egemenliği İlkesi: Her devlet, kendi vatandaşlık hukukunu belirlemede egemendir.
- Etkili Bağ (Genuine Link) İlkesi: Kişi ile devlet arasında gerçek ve etkili bir bağ bulunmalıdır. Bu ilke, özellikle diplomatik koruma ve vatandaşlık uyuşmazlıklarında önemlidir.
- Ayrımcılık Yasağı: Vatandaşlık ediniminde ırk, din, cinsiyet gibi nedenlerle ayrım yapılmamalıdır.
- Vatansızlığın Önlenmesi İlkesi: Devletler, kişilerin vatansız kalmasını engelleyecek önlemleri almakla yükümlüdür.
- Çifte Vatandaşlığın Sınırlanması İlkesi (Bazı Hukuk Sistemlerinde): Bazı devletler çifte vatandaşlığı sınırlayabilir veya önlemeye çalışabilir.
- Uluslararası Sözleşmelere Uyum: Devletler, vatandaşlıkla ilgili kararlarını taraf oldukları uluslararası sözleşmelere uygun şekilde almak zorundadır (örneğin 1954 ve 1961 Sözleşmeleri).
Bu ilkeler, hem bireylerin haklarını korumayı hem de devletler arasında vatandaşlık kaynaklı uyuşmazlıkları önlemeyi amaçlar.
Uluslararası göç hukuku ile vatandaşlık hukuku arasındaki ilişki nedir?
Uluslararası göç hukuku, bireylerin ülke değiştirme süreçlerini; vatandaşlık hukuku ise birey ile devlet arasındaki hukuki bağı düzenler. Göç hukuku, vatandaşlığa geçiş veya vatansızlık durumlarında doğrudan vatandaşlık hukukuyla kesişir.
Mültecilerin vatandaşlık hakları açısından durumu nedir?
Mülteciler, sığınma ülkesinde vatandaşlık haklarına sahip değildir; ancak uzun süreli ikamet sonrası bazı ülkelerde vatandaşlık başvurusu yapabilirler. Hakları 1951 Cenevre Sözleşmesi ile korunur.
Yabancı evliliklerin vatandaşlığa etkisi nedir?
Yabancı biriyle evlilik, otomatik vatandaşlık sağlamaz. Ancak bazı ülkeler, evlilik sonrası belirli süreyle birlikte yaşanması ve başvuru şartlarının sağlanması halinde vatandaşlık imkânı tanır.
Vatandaşlık ihtilaflarında hangi hukuk uygulanır?
Vatandaşlık ihtilaflarında öncelikle devletlerin iç hukuku uygulanır. Uluslararası düzeyde ise uluslararası sözleşmeler, teamül hukuku ve mahkeme kararları (örneğin Uluslararası Adalet Divanı) dikkate alınır.
Avrupa Vatandaşlık Sözleşmesi’nin temel hükümleri nelerdir?
Avrupa Vatandaşlık Sözleşmesi’nin temel hükümleri şunlardır:
- Vatandaşlık kazanımı ve kaybında şeffaflık ve hukuki güvenlik esas alınır.
- Çifte vatandaşlığa sınırlı tolerans tanınır.
- Vatansızlığın önlenmesi amaçlanır.
- Çocukların vatandaşlık hakkı korunur.
- Evlilik ve boşanmanın vatandaşlık üzerindeki etkisi düzenlenir.
- Devletlerin vatandaşlık uygulamalarında ayrımcılık yapmaması öngörülür.
Uluslararası alanda vatandaşlık verilerinin gizliliği nasıl korunur?
Uluslararası alanda vatandaşlık verilerinin gizliliği, kişisel verilerin korunmasına ilişkin ulusal yasalar ve uluslararası sözleşmeler (örneğin GDPR) ile sağlanır. Devletler, bu verileri ancak yasal dayanak ve meşru amaçlarla işleyebilir.
Terörizmle mücadele bağlamında vatandaşlıktan çıkarma uygulamaları uluslararası hukukta nasıl değerlendirilir?
Terörizmle mücadele kapsamında vatandaşlıktan çıkarma, uluslararası hukuka aykırı olmamak ve vatansızlığa yol açmamak şartıyla mümkündür. Uygulama, ölçülülük, hukuki denetim ve ayrımcılık yasağı ilkelerine uygun olmalıdır.
Uluslararası ceza hukukunda sanıkların vatandaşlık durumu nasıl ele alınır?
Uluslararası ceza hukukunda sanıkların vatandaşlığı, yargılama yetkisi (yani devletin sanığı yargılama hakkı) ve diplomatik koruma açısından önem taşır; ancak cezai sorumluluk bireyseldir ve vatandaşlık, sorumluluğu ortadan kaldırmaz.
Otomatik vatandaşlık kazanımı ne demektir?
Otomatik vatandaşlık kazanımı, bireyin herhangi bir başvuru yapmaksızın, doğumla veya belirli bir hukuki durumun gerçekleşmesiyle (örneğin evlat edinme) kendiliğinden vatandaş olmasıdır.
Vatandaşlık başvurularının reddedilmesi uluslararası hukukta hangi esaslara tabidir?
Vatandaşlık başvurularının reddi, devletin takdir yetkisine dayanır; ancak uluslararası hukuk gereği kararlar ayrımcılıktan uzak, hukuka uygun, şeffaf ve itiraza açık olmalıdır.
Dijital vatandaşlık kavramı uluslararası hukukta nasıl yer bulabilir?
Dijital vatandaşlık, henüz uluslararası hukukta tam tanımlanmış bir statü değildir; ancak kişisel verilerin korunması, ifade özgürlüğü, siber güvenlik ve dijital kimlik hakları gibi alanlarda dolaylı olarak yer bulur. Gelişen teknolojilerle birlikte bu alanda hukuki altyapı oluşmaktadır.
Avrupa Birliği vatandaşlığı nedir ve ulusal vatandaşlıktan farkı nedir?
Avrupa Birliği vatandaşlığı, AB üyesi bir devletin vatandaşlarına tanınan ek statüdür. Ulusal vatandaşlığa dayanır ve serbest dolaşım, yerel seçimlerde oy kullanma, diplomatik koruma gibi ek haklar sağlar; ancak ulusal vatandaşlığın yerini almaz.
Yatırım yoluyla vatandaşlık programları uluslararası hukukta nasıl değerlendirilir?
Yatırım yoluyla vatandaşlık programları, devletlerin egemenlik hakkı kapsamında meşrudur; ancak uluslararası hukuk, bu programların şeffaf, ayrımcılıktan uzak ve güvenlik risklerini gözeterek yürütülmesini bekler. Avrupa Konseyi ve AB, bu programlara ilişkin etik ve güvenlik kaygıları dile getirmiştir.
Vatandaşlık hakları ihlallerine karşı uluslararası hukuki yollar nelerdir?
Vatandaşlık hakları ihlallerine karşı başvurulabilecek uluslararası hukuki yollar şunlardır:
- BM İnsan Hakları Komitesi’ne bireysel başvuru,
- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvuru,
- Bölgesel insan hakları mekanizmaları (ör. Amerikan İnsan Hakları Mahkemesi),
- Vatansızlık ve ayrımcılık durumlarında UNHCR’nin desteği,
- Diplomatik koruma talebi (gerçek ve etkili vatandaşlık varsa),
- Uluslararası sözleşmelere dayalı uyuşmazlık çözüm mekanizmaları.
Tahkim ve arabuluculuk uluslararası hukukta nasıl kullanılır?
Tahkim ve arabuluculuk, uluslararası hukukta devletler arası, yatırımcı-devlet ve ticari uyuşmazlıkların çözümünde alternatif uyuşmazlık çözüm yolları olarak kullanılır. Tahkim bağlayıcıdır; arabuluculuk ise uzlaşıya yöneliktir ve tarafların onayıyla sonuçlanır.
Yabancılar Türkiye’de şirket kurabilir mi?
Evet, yabancılar Türkiye’de tam mütekabiliyet ilkesi kaldırıldığı için şirket kurabilir. Türk vatandaşlarıyla aynı şartlara tabidirler ve anonim, limited gibi şirket türlerini seçebilirler.
Yabancılar için Türkiye’de şirket kurma şartları nelerdir?
Evet, yabancılar Türkiye’de şirket kurabilir. Limited veya anonim şirket gibi türleri seçebilirler. Vergi numarası alınması, MERSİS kaydı, noter onaylı ana sözleşme, sermaye yatırımı ve ticaret siciline tescil işlemleri gereklidir. Çalışma izni şart değildir, ancak şahıs şirketi kurmak isteyenlerin ikamet izni olması gerekir.
Yabancı ortaklı şirketler hangi kanunlara tabidir?
Yabancı ortaklı şirketler, Türkiye’de Türk Ticaret Kanunu, Vergi Usul Kanunu ve ilgili diğer Türk mevzuatına tabidir. Türk şirketleriyle aynı hukuki kurallara uyarlar.
Yabancılar için vergi numarası almak zorunlu mudur?
Evet, yabancıların Türkiye’de şirket kurabilmesi için vergi kimlik numarası alması zorunludur. Tüm resmi işlemler için gereklidir.
Yabancı ortaklı şirketlerde sermaye şartı var mıdır?
Evet, yabancı ortaklı şirketlerde sermaye şartı vardır. Limited şirketler için asgari sermaye 50.000 TL, anonim şirketler için ise 250.000 TL’dir. Kayıtlı sermaye sistemini kabul eden anonim şirketlerde bu tutar 500.000 TL’dir. Bu sermayelerin en az %25’i kuruluşta ödenmelidir.
Yabancı gerçek veya tüzel kişi ortak olabilir mi?
Evet, yabancı gerçek ve tüzel kişiler Türkiye’de şirket ortağı olabilir. Türk ortaklarla aynı hak ve yükümlülüklere sahiptirler.
Yabancı bir şirketin Türkiye’de şube açma süreci nasıldır?
Yabancı bir şirketin Türkiye’de şube açma süreci şu şekildedir:
- Merkez şirketin faaliyet belgeleri ve karar defteri hazırlanır.
- Belgeler, apostil ve yeminli tercüme ile Türkçeye çevrilip noter onayından geçirilir.
- Türkiye’de bir temsilci atanır ve temsilciye yetki verilir.
- Vergi numarası alınır.
- Ticaret Sicil Müdürlüğü’ne başvuru yapılarak şube tescil ettirilir.
- İlgili vergi dairesine ve SGK’ya kayıt işlemleri tamamlanır.
Şube, merkezin tüm faaliyetlerinden sorumlu olup tüzel kişilik taşımaz.
Türkiye’de şirket kurmanın avantajları nelerdir?
Türkiye’de şirket kurmanın avantajları şunlardır:
- Stratejik konum: Avrupa, Asya ve Orta Doğu’ya erişim.
- Geniş iç pazar: Yüksek tüketici potansiyeli.
- Yabancı yatırımcı dostu mevzuat: Eşit işlem ilkesi.
- Vergi teşvikleri ve serbest bölgeler: Yatırım avantajları sağlar.
- Düşük kuruluş maliyetleri: Avrupa’ya kıyasla daha ekonomiktir.
- Genç ve dinamik iş gücü: Uygun maliyetli, nitelikli insan kaynağı.
Yabancı uyruklu müdür atanabilir mi?
Evet, yabancı uyruklu kişiler Türkiye’de şirket müdürü olarak atanabilir. Çalışma izni ve ikamet izni şartı, şirket türüne ve müdürün Türkiye’de fiilen çalışıp çalışmadığına göre değişebilir.
Yabancı ortaklar Türkiye’de ikamet etmek zorunda mı?
Hayır, yabancı ortakların Türkiye’de ikamet etme zorunluluğu yoktur. Şirket ortağı olup yurtdışında ikamet edebilirler. Ancak müdür veya yetkili sıfatıyla aktif görev alacaklarsa ikamet ve çalışma izni gerekebilir.
Şirket kurmak oturma izni sağlar mı?
Hayır, şirket kurmak otomatik olarak oturma izni sağlamaz. Ancak şirket sahibi yabancı kişi, ikamet izni başvurusu yaparak Türkiye’de yasal olarak kalabilir. Başvuru değerlendirme süreci göç idaresi tarafından yürütülür.
Şirket kuruluşu sonrası çalışma izni nasıl alınır?
Şirket kuruluşundan sonra çalışma izni almak için şu adımlar izlenir:
- İkamet izni başvurusu yapılır (en az 6 ay süreli).
- Şirket, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na online başvuru yapar.
- Gerekli belgeler (pasaport, faaliyet belgesi, imza sirküleri vb.) hazırlanır.
- Başvuru 30 gün içinde sonuçlanır.
- İzin onaylanırsa, elektronik çalışma izni kartı düzenlenir.
Kurucu ortakların çalışma izni için ayrıca asgari sermaye şartı ve Türk istihdamı gibi kriterler aranabilir.
Yabancılar için çalışma izni başvuru süreci nasıldır?
Yabancılar için çalışma izni başvuru süreci şu şekildedir:
- İkamet izni alınır (en az 6 ay süreli).
- İşveren veya yabancı kişi, e-Devlet üzerinden online başvuru yapar.
- Gerekli belgeler sisteme yüklenir (pasaport, sözleşme, faaliyet belgesi vb.).
- Başvuru, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından değerlendirilir.
- 30 gün içinde sonuçlanır ve izin onaylanırsa dijital çalışma izni düzenlenir.
Şirket kurarak vatandaşlık kazanılabilir mi?
Hayır, Türkiye’de sadece şirket kurmak vatandaşlık hakkı kazandırmaz. Ancak belirli bir yatırım tutarı (örneğin en az 500.000 USD) ve diğer şartlar sağlanırsa, yatırım yoluyla vatandaşlık başvurusu yapılabilir. Şirket kuruluşu bu sürecin sadece bir parçasıdır.
Yatırım yoluyla Türk vatandaşlığı programının şartları nelerdir?
Yatırım yoluyla Türk vatandaşlığı için başlıca şartlar:
- 400.000 USD değerinde gayrimenkul alımı (3 yıl satmama şartı)
- 500.000 USD sabit sermaye yatırımı
- 500.000 USD banka mevduatı (3 yıl blokeli)
- 500.000 USD devlet tahvili veya yatırım fonu (3 yıl elde tutma)
- 50 kişi istihdam oluşturma
- 500.000 USD bireysel emeklilik katkısı (3 yıl sistemde kalma)
Tüm başvurular ilgili kamu kurumlarının onayıyla işleme alınır.
Yabancı sermayeli şirketlerde denetim süreci nasıl işler?
Yabancı sermayeli şirketlerde denetim süreci, Türk şirketleriyle aynı şekilde işler ve şu esaslara dayanır:
- Bağımsız Denetim: Belirli büyüklükteki şirketler için bağımsız denetim zorunludur. Bu denetim, Kamu Gözetimi Kurumu (KGK) tarafından yetkilendirilmiş denetçilerce yapılır.
- Vergi Denetimi: Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından düzenli veya risk bazlı vergi incelemeleri yapılabilir.
- SGK Denetimi: İşçi çalıştıran yabancı sermayeli şirketler, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından denetlenebilir.
- Ticaret Sicil ve TTK Uygulamaları: Şirketin Ticaret Kanunu’na uygunluğu da denetim konusu olabilir.
- Sektörel Denetimler: Finans, enerji, sağlık gibi sektörlerde özel düzenleyici kurumlar ek denetimler yapabilir.
Kısaca, yabancı sermaye varlığı, denetim yükümlülüklerini artırmaz; ancak uluslararası işlemler nedeniyle inceleme alanı genişleyebilir.
Yabancı şirketlerin Türkiye’de gayrimenkul edinme hakkı var mıdır?
Evet, yabancı şirketlerin Türkiye’de gayrimenkul edinme hakkı vardır. Ancak bu hak bazı şartlara ve sınırlamalara tabidir:
- Ticaret siciline kayıtlı tüzel kişiler, faaliyet konuları doğrultusunda taşınmaz edinebilir.
- Valilik izni gerekebilir (özellikle güvenlik bölgelerinde).
- Sınırlı ayni haklar (örneğin irtifak hakkı) da tanınabilir.
- Toplam edinim, ilçe yüzölçümünün %10’unu ve ülke genelinde 30 hektarı geçemez (bazı durumlarda artırılabilir).
- Askeri yasak bölgelerde ve güvenlik açısından kritik alanlarda izin alınması zorunludur.
Yani, evet edinim mümkündür; fakat izin, faaliyet amacı ve mevzuat uyumu dikkate alınmalıdır.
Yabancıların şirket kurarken dikkat etmesi gereken vergisel konular nelerdir?
Yabancıların Türkiye’de şirket kurarken dikkat etmesi gereken vergisel konular şunlardır:
- Kurumlar Vergisi: Şirketler %20 oranında kurumlar vergisine tabidir.
- Katma Değer Vergisi (KDV): Mal ve hizmet satışlarında %1, %10 veya %20 oranında uygulanır.
- Stopaj (Gelir Vergisi Kesintisi): Serbest meslek ödemeleri, kira, temettü gibi ödemelerde uygulanabilir.
- Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmaları: Türkiye ile birçok ülke arasında vardır; vergisel avantaj sağlar.
- Transfer Fiyatlandırması: Yurtdışındaki ilişkili firmalarla yapılan işlemler için belge düzeni ve fiyatlandırma kurallarına uyulmalıdır.
- KDV ve Muhtasar Beyanları: Aylık olarak düzenli şekilde beyan edilmelidir.
- Geçici Vergi: Yılda 4 kez kurum kazançları üzerinden ödenir.
- Yıllık Kurumlar Vergisi Beyannamesi: Her yıl Nisan ayında verilmelidir.
- E-Defter ve E-Fatura Uygulamaları: Belirli sınırları aşan şirketler için zorunludur.
- Vergi Dairesi Kayıtları ve Takibi: Tüm işlemler vergi dairesine bildirilmelidir.
Bu vergisel yükümlülükler, şirketin faaliyet türüne, büyüklüğüne ve sektörüne göre değişebilir. Mali müşavir desteğiyle ilerlemek tavsiye edilir.