
Ketm-i Verese (Mirasçılığın Gizlenmesi) Nedenine Dayanan Tapu İptali ve Tescil Davası
Ketm-i Verese (Mirasçılığın Gizlenmesi) Nedenine Dayanan Tapu İptali ve Tescil Davası
Bir mirasçının, başka bir mirasçıyı gizleyerek miras mallarını tek başına üzerine geçirmesi miras hukukunda ciddi uyuşmazlıklara yol açabilen bir durumdur. Osmanlıca kökenli bir terim olan ketm-i verese, günümüz Türkçesinde mirasçının gizlenmesi anlamına gelir. Bu durum, vefat eden kişinin yasal mirasçılarından birinin kasten veya ihmalle bildirilmemesi sonucu, mirasın geriye kalan mirasçılar tarafından paylaşılmasını ifade eder. Böyle bir haksızlıkla karşılaşan saklı mirasçı (gizlenen mirasçı), Türk Medeni Hukuku kapsamında tapu iptali ve tescil davası açarak hakkını arayabilir. Bu makalede, ketm-i verese kavramını ve mirasçılığın gizlenmesi nedeniyle tapu iptali ve tescil davasının tüm yönlerini anlaşılır bir dille ele alacağız. Konuya ilişkin yasal dayanaklardan dava sürecine, karşılaşılabilecek sorunlardan Yargıtay kararlarına kadar pek çok detayı başlıklar halinde açıklayacağız.
Ketm-i Verese Kavramı (Mirasçılığın Gizlenmesi) Nedir?
Ketm-i verese, miras bırakanın (muris) vefatı sonrası, yasal mirasçılardan birinin veya birkaçının kasıtlı olarak saklanması, yani mirasçı olarak bildirilmemesi durumudur. Daha basit bir ifadeyle, miras paylaşımı yapılırken aslında mirasta hak sahibi olan bir kişinin varlığının gizlenmesidir. Bu durum genellikle, mirasçı olduğunu bilen ancak diğer mirasçılar tarafından haberdar edilmeyen veya varlığı bilinmesine rağmen kasten saklanan kişiler için ortaya çıkar.
Mirasçılığın gizlenmesi, miras hakkının gasbedilmesi anlamına gelir. Örneğin, vefat eden kişinin iki çocuğu varsa ve çocuklardan biri, diğer kardeşinin varlığını gizleyerek tüm mirası kendi üzerine geçirirse ketm-i verese durumu söz konusudur. Gizlenen mirasçı, miras bırakanın yasal varisi olmasına rağmen mirastan pay alamaz ve miras malları, diğer mirasçılar tarafından paylaşılır veya onların adına tescil edilir. Bu haksız durumun ortaya çıkması, genellikle hileli davranış veya ihmal sonucudur:
- Hileli Davranış: Bazı durumlarda kötü niyetli mirasçılar, diğer hak sahiplerini bilerek gizler. Resmi mercilere eksik bilgi vererek mirasçılık belgesi (veraset ilamı) çıkarırken diğer mirasçının adını bildirmezler. Bu sayede mirasın tamamını ya da oransal olarak daha büyük bir kısmını ele geçirmeye çalışırlar.
- İhmal veya Bilgisizlik: Bazen de miras bırakanın başka bir evlilikten çocuğu olduğu veya uzakta yaşayan bir mirasçısı bulunduğu bilinmeyebilir. Bilinçli bir gizleme olmasa da, gerekli araştırmalar yapılmadığı için mirasçı liste dışında kalabilir. Sonuçta yine miras, eksik mirasçılarla paylaştırılır.
Ketm-i verese vakalarında, gizlenen mirasçı açısından ciddi bir hak kaybı söz konusudur. Türk hukuk sistemi, mirasçıların bu tür haksızlıklar karşısında korunabilmesi için çeşitli yasal mekanizmalar öngörmüştür. Mirasçının gizlenmesi durumunda ortaya çıkan uyuşmazlıklar çoğunlukla tapu iptali ve tescil davası yoluyla çözüme kavuşturulur. Aşağıda, bu durumun hukuki temelini ve izlenebilecek yolları detaylandıracağız.
Hukuki Dayanak: Türk Medeni Kanunu, HMK ve İlgili İçtihatlar
Türk Medeni Kanunu (TMK) ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK), ketm-i verese durumlarında açılacak davalara ilişkin temel yasal dayanakları içerir. Mirasçılığın gizlenmesi nedeniyle tapu iptali ve tescil davasının hukuki gerekçesini anlamak için öncelikle miras hukukunun ve tapu sicilinin ilgili hükümlerine göz atmak gerekir.
Miras Hukuku Temel Kuralları: Türk Medeni Kanunu’na göre, bir kişi vefat ettiğinde geride bıraktığı malvarlığı (tereke), kanunen belirlenmiş mirasçılarına geçer. Eğer birden fazla mirasçı varsa, miras bırakanın tüm malvarlığı üzerinde elbirliğiyle mülkiyet (iştirak halinde mülkiyet) söz konusu olur. Yani mirasçılar, miras paylaşılana kadar terekeye ait tüm hak ve yükümlülüklere ortaklaşa sahip olurlar. Bu ilke uyarınca, hiçbir mirasçı tek başına terekeye ait bir malı sahiplenemez veya diğer mirasçıların rızası olmadan kendi adına tescil ettiremez. Eğer bir mirasçı gizlenerek miras paylaşımı yapılırsa, bu paylaşım yasal olarak eksik ve hatalıdır. Türk Medeni Kanunu, miras hakkının korunması için mirasçılara dava açma hakkı tanımıştır.
Tapu Sicili ve Yolsuz Tescil: Tapu kayıtlarının güvenliği, mülkiyet hakkının temel güvencelerinden biridir. Ancak bir tapu kaydı, hukuka aykırı bir işlem sonucu oluşmuşsa buna yolsuz tescil denir. Türk Medeni Kanunu’nun 1025. maddesi uyarınca, “bir ayni hak yolsuz olarak tapuya tescil edilmişse, bundan zarar gören kişi, yolsuz tescilin düzeltilmesini dava edebilir.” Ketm-i verese durumunda, mirasçılardan birinin hakkı olan taşınmaz mal, diğer mirasçı tarafından tek taraflı olarak kendi adına tescil ettirildiği için, bu tescil hukuken geçerli bir sebebe dayanmaz ve yolsuz (hatalı) bir tescil niteliğindedir. Dolayısıyla, gizlenen mirasçı Türk Medeni Kanunu’na göre bu yolsuz tescilin düzeltilmesini, yani tapu kaydının iptal edilip kendi adına da tescilini isteyebilir.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) açısından, böyle bir dava için görevli ve yetkili mahkemenin belirlenmesi, usul hükümlerine dayanır. HMK’ya göre gayrimenkule ilişkin ayni hak davaları, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde görülür. Bu kural, HMK m.12’de düzenlenmiştir ve yetkili mahkeme konusunda tekil (kesin) yetki kuralıdır. Yani ketm-i verese sebebiyle açılacak tapu iptal ve tescil davası, taşınmazın tapu kaydının bulunduğu yerdeki Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılmalıdır. Görev bakımından ise, tapu iptali ve tescil davaları genellikle Asliye Hukuk Mahkemesi’nin iş alanına girer (zira bu davalar, taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkına ilişkindir ve Asliye Hukuk genel görevli mahkemedir).
İlgili İçtihatlar: Yargıtay kararları da mirasçılığın gizlenmesi durumunda izlenecek yolu ve hukuki değerlendirmeyi ortaya koymuştur. Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre, bir mirasçının kasıtlı olarak gizlenip miras malının diğer mirasçılar tarafından üzerine geçirilmesi, miras hakkına ağır bir tecavüz teşkil eder. Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin çeşitli kararlarında, ketm-i verese sonucunda yapılan temliklerin (devir ve tescillerin) hukuka aykırı olduğu vurgulanmıştır. Yüksek Mahkeme, bu tür durumlarda gizlenen mirasçının açacağı tapu iptal ve tescil davasıyla hakkını talep edebileceğini ve ortaya çıkan kayıtların düzeltilmesi gerektiğini belirtmektedir. Örneğin, Yargıtay bir kararında, mirasçının gizlenmesi suretiyle alınan mirasçılık belgesinin ve buna dayanılarak yapılan tapu tescilinin hukuken geçersiz olduğunu ve gizlenen mirasçının payının iadesi gerektiğini açıkça ifade etmiştir. Bu içtihatlar, uygulamadaki benzer uyuşmazlıklara ışık tutmakta ve alt mahkemelere yol göstermektedir.
Özetle, ketm-i verese halinde açılacak davanın hukuki dayanağı hem Türk Medeni Kanunu’ndaki miras ve tapu hükümlerine, hem de usul kanunundaki düzenlemelere dayanır. Ayrıca Yargıtay kararları da bu hususta zengin bir emsal teşkil ederek, davaların nasıl sonuçlanabileceğine dair ipuçları sunmaktadır.
Ketm-i Verese Sonucu Yapılan Tapu Tescil İşlemlerinin Yolsuz Sayılması
Mirasçılığın gizlenmesi sonucunda gerçekleştirilen tapu tescil işlemleri, hukuken sakat bir işlem olduğu için yolsuz tescil olarak nitelendirilir. Tapu sicilinde yapılan her tescil işleminin geçerli olabilmesi için hukuki bir sebebe dayanması şarttır. Miras hukuku bakımından geçerli sebep, mirasbırakanın ölümüyle birlikte yasal mirasçıların tamamının miras hakkına sahip olmasıdır. Eğer tescil işleminde bu sebep göz ardı edilerek, mirasçılardan biri dışlanmışsa işlem eksik veya sahte bilgiye dayalıdır.
Yolsuz Tescilin Özellikleri: Yolsuz tescil, hukuken geçersiz veya düzeltilebilir bir tescildir. Bu tür tesciller, tapu kütüğünde yazılı olsa bile, gerçekte hak sahipliğini doğru yansıtmaz. Ketm-i verese durumunda:
- Tapuda görünen kayıt, gerçek mirasçılar listesini içermediği için gerçeğe aykırıdır. Örneğin, aslen iki mirasçının ortak olması gereken bir taşınmaz, tek bir kişi adına tescil edilmiş olabilir.
- Söz konusu tescil işlemi, geçerli bir hukuki işlem belgesine dayanmaz. Genellikle tapu dairesinde devir için bir mirasçılık belgesi kullanılır. Eğer bu belge eksik mirasçılara göre alınmışsa (gizlenen mirasçıyı içermiyorsa), tapu memurunun yaptığı tescil işlemi şeklen doğru olsa da, dayanağı hatalı olduğu için yolsuzdur.
- Yolsuz tescil, düzeltilebilir bir yanlıştır. Yani hukuk düzeni, gerçek hak sahibi olmayan kişide görünen kaydın iptal edilip gerçek hak sahibine geçirilmesine imkan tanır.
İyiniyetli 3. Kişiler Açısından: Tapu kayıtlarının aleniyeti ve güveni ilkesi gereği, tapu siciline güvenen iyiniyetli üçüncü kişilerin hakları kural olarak korunur (TMK md. 1023). Ancak ketm-i verese kaynaklı bir yolsuz tescilde durum biraz karmaşıktır:
- Eğer mirasçılardan biri, diğerini gizleyerek kendi adına tapu tescili yaptırdıktan sonra, o taşınmazı üçüncü bir kişiye satmışsa, iyiniyetli üçüncü kişi prensip olarak tapu kaydına güvenmiştir. Bu kişi, tapuda satıcının tam mülkiyet sahibi olduğunu görerek alım yapmıştır. Eğer gerçekten alıcı, satıcının miras hakkını hileli elde ettiğini bilmiyorsa, Türk Medeni Kanunu gereği bu üçüncü kişinin mülkiyet hakkı korunabilir.
- Bu durumda gizlenen mirasçının hakkı tamamen ortadan kalkmasa da, onu artık doğrudan taşınmazı geri almak yerine tazminat talep etmeye yöneltebilir. Yani taşınmaz iyiniyetli üçüncü şahısta kalırken, hileli işlemi yapan diğer mirasçı gizlenen mirasçıya onun payının parasal karşılığını ödemek durumunda kalabilir.
- Öte yandan, taşınmazın devredildiği üçüncü kişi, mirasçının gizlendiğini biliyorsa veya bilmesi gerekiyorsa (örneğin akraba ise veya ortada bariz bir durum varsa), artık iyiniyet iddiasında bulunamaz. Böyle bir durumda gizlenen mirasçı, üçüncü kişi adına olan tapu kaydının da iptalini isteyebilir. Yani hem ilk tescil hem sonraki devirler zincirleme olarak hükümsüz hale gelebilir.
Sonuç olarak, ketm-i verese sonucu ortaya çıkan tapu kayıtları yolsuz (hatalı) sayılır ve hukuken korunmaz. Gerçek mirasçılar, bu kayıtların düzeltilmesi için tapu iptali ve tescil davası açarak hakkaniyete uygun bir sonuca ulaşabilirler. Bu davayla amaç, tapu sicilinin gerçek duruma uygun hale getirilmesi, yani kimin hangi oranda hak sahibi olduğunun doğru şekilde kayıt altına alınmasıdır.
Saklanan Mirasçının Dava Hakkı, Süreler ve Hak Düşürücü Süre Meselesi
Mirasçılardan birinin gizlenmesi durumunda, gizlenen (saklanan) mirasçıya hukuk düzeni çeşitli haklar tanır. Bunların başında, tapu kaydındaki haksız durumun düzeltilmesini talep etme hakkı gelir. Saklanan mirasçı, miras payını almak ve hakkını korumak için tapu iptali ve tescil davası açma hakkına sahiptir. Bu hak, miras bırakanın ölüm anından itibaren doğar ancak genellikle gizlenen mirasçı durumdan haberdar olduktan sonra kullanılabilir hale gelir.
Dava Açma Süresi: Miras hukukuna dayalı tapu iptal ve tescil davaları için kanunda özel bir zaman aşımı veya kesin hak düşürücü süre öngörülmemiştir. Bu tür davalar, bir aynî hakka (mülkiyet hakkına) dayandığı için, kural olarak zamanaşımına tabi değildir. Çünkü mülkiyet hakkı sürekli bir haktır ve ihlal devam ettiği sürece talep ileri sürülebilir. Özellikle yolsuz tescillerde, yanlış kayıt düzeltilemediği sürece ihlal hali devam eder. Hak düşürücü süre ise kanunlarda açıkça öngörülen ve geçmesiyle hakkın tamamen ortadan kalktığı süreleri ifade eder; ketm-i verese nedeniyle açılan davalarda böyle bir süreden kanunda bahsedilmemiştir.
Ancak burada dikkat edilmesi gereken bazı pratik hususlar vardır:
- Öğrenme Anı: Gizlenen mirasçının, mirasçı olduğunu veya miras hakkının gasbedildiğini öğrendiği andan itibaren mümkün olan en kısa sürede harekete geçmesi önerilir. Her ne kadar yasal bir süre kısıtı olmasa da, gecikme bazı fiili ve hukuki sorunlara yol açabilir (örneğin taşınmazın üçüncü kişilere satılması, delillerin kaybolması gibi).
- Zamanaşımı ve Tasarruflar: Mülkiyet hakkı zamanaşımına uğramasa da, miras bırakanın ölümünden çok uzun yıllar geçmişse, karşı taraf “olağanüstü zamanaşımı (müruruzaman)” veya kazandırıcı zamanaşımıyla mülkiyet iddiasında bulunabilir. Türk Medeni Kanunu’nda, tapuya kayıtlı taşınmazlarda olağanüstü zamanaşımı 20 yıl gibi sürelerle düzenlenmiştir ancak bu genelde iyi niyetli zilyetler için geçerlidir. Mirasçıların kendi aralarındaki ilişkide böyle bir zamanaşımı iddiası pek kolay değildir çünkü miras bırakanın ölümünden sonra diğer mirasçı taşınmazı kendi adına tescil ettirmiş olsa da, ortada aslında hileli bir durum vardır ve gizlenen mirasçı hak sahibi olduğunu bilmediği için bu süreler aleyhine işlemez.
- Tenkis ve İptal Davalarından Farkı: Miras hukuku içinde bazı davaların sıkı süreleri vardır (örneğin, muris muvazaası nedeniyle tapu iptal davaları zamanaşımına uğramazken, tenkis davaları bir yıllık hak düşürücü süreye tabidir). Ketm-i verese nedeniyle açılan dava bir tenkis davası değildir; zira burada gizlenen mirasçı yasal hakkını tamamen alamamıştır, oysa tenkis davası saklı payın zedelendiği durumlarda açılır. Bu nedenle, ketm-i verese durumunda bir yıllık süre gibi kısıtlar söz konusu olmaz.
Özetle, saklanan mirasçı açısından dava hakkı her zaman saklıdır ve belirli bir süreye bağlanmamıştır. Yine de makul süre içinde dava açmak her zaman en doğrusudur. Zira hakkın uzun süre kullanılmaması, ileride ispat zorlukları ve fiili engeller doğurabilir. Ayrıca karşı tarafın kötü niyetli girişimlerde (taşınmazı elden çıkarmak gibi) bulunmasını önlemek için hızlı hareket etmek önemlidir.
Davacı ve Davalı Taraflar Kimler Olabilir?
Ketm-i verese nedeniyle tapu iptali ve tescil davasında doğru tarafların belirlenmesi, davanın sağlıklı yürümesi açısından kritik öneme sahiptir. Davacı, elbette ki gizlenen mirasçıdır. Davalı ise taşınmazın haksız şekilde kendi adına tescilini sağlayan mirasçı veya mirasçılar ile gerektiğinde tapuda şu an malik gözüken diğer kişiler olabilir.
Davacı Taraf (Hak İddia Eden):
- Davayı, miras bırakanın hakkı gizlenmiş olan yasal mirasçısı açar. Örneğin, babasının vefatında haberi olmadığı için mirastan dışlanan bir evlat, saklı mirasçı olarak davacı konumundadır.
- Birden fazla gizlenen mirasçı varsa (örneğin iki kardeş birden gizlenmiş olabilir), bu kişiler birlikte davacı olabilirler ya da ayrı ayrı davalar açabilirler.
- Gizlenen mirasçı, eğer miras bırakanın ölümünden sonra kendisi de vefat etmişse, onun mirasçıları da dava hakkını devralabilir. Yani hak, kuşaklar boyu devam edebilir; dedesinin mirasta payı gizlenmiş olan bir torun, bu payın kendisine intikal eden kısmı için dava açabilir.
Davalı Taraf (Hakkı Sorgulanan):
- Genellikle davalı, mirasçıyı gizleyerek taşınmazı kendi üstüne alan mirasçıdır. Örneğin, kardeşini gizleyerek babadan kalan evi kendi adına tescil ettiren kişi davalı olacaktır.
- Eğer miras bırakanın birden fazla malvarlığı varsa ve farklı mirasçılar farklı malları gizli mirasçıdan habersiz paylaşmışsa, her bir ilgili mirasçı davalı olarak gösterilebilir.
- Taşınmaz, miras paylaşımından sonra üçüncü bir kişiye devredildiyse, güncel tapu maliki de davalı taraf olarak gösterilmelidir. Çünkü tapu iptali ve tescil davası, tapu kaydının güncel malikine karşı açılır; mahkeme kararıyla kayıt onun elinden alınıp davacıya geçirilecektir. Burada üçüncü kişi iyiniyetli olsa bile, davada taraf olması gereklidir ki karar tüm ilgilileri kapsasın.
- Bazı durumlarda, davalı tarafta birden çok kişi olabilir. Örneğin, gizlenen mirasçının payı aslında %50 ise ve kalan %50 iki kardeş arasında paylaşıldıysa, her iki kardeş de kendi adlarına geçen pay oranında davalı konumundadır.
Diğer İlgili Taraflar:
- Davada genellikle tapu müdürlüğü veya devlet kurumları taraf gösterilmez, zira uyuşmazlık mirasçılar arasındadır. Ancak mahkeme, tapu kaydının iptali ve tescili işlemleri için ilgili tapu müdürlüğüne müzekkere yazarak, kararın uygulanmasını sağlar.
- Eğer miras bırakan hayattayken düzenlenmiş sahte bir vasiyetname ya da belgeyle mirasçılık durumu değiştirilmişse (ketm-i verese değil ama benzeri sonuç doğurabilir), o zaman bu belgenin iptali için de ilgili kişiler davalı olabilir. Ancak bu, bizim konumuz olan mirasçının gizlenmesi davasından farklı bir hukuki yoldur.
Tarafların doğru belirlenmesi, davanın başında avukatın ve müvekkilin en çok dikkat etmesi gereken hususlardandır. Yanlış veya eksik tarafla açılan davalarda, usulden ret veya kararın eksik kalması gibi sonuçlar doğabilir. Örneğin, taşınmaz üçüncü bir kişiye devredilmişse ve o kişi davaya dahil edilmezse, mahkeme o kişi hakkında karar veremeyeceğinden, alınan karar uygulamada eksik kalacaktır. Bu nedenle deneyimli bir hukukçu, davayı açarken “pasif husumet” (davalı taraf) durumunu titizlikle değerlendirir ve gerekli tüm kişi ve kurumları davaya dahil eder.
Görevli ve Yetkili Mahkeme, Dava Açma Prosedürü
Ketm-i verese sebebiyle açılacak tapu iptali ve tescil davalarında görevli ve yetkili mahkeme ile dava açma prosedürünün doğru uygulanması, davanın seyrini doğrudan etkiler. Bu bölümde, hangi mahkemede dava açılması gerektiğini ve dava sürecinin nasıl başladığını adım adım ele alacağız.
Görevli Mahkeme:
Türk yargı sisteminde, hukuki uyuşmazlıkların türüne göre görevli mahkemeler kanunla belirlenmiştir. Tapu iptali ve tescil davaları, niteliği itibarıyla bir taşınmaz mülkiyetine ilişkin olduğundan, kural olarak Asliye Hukuk Mahkemeleri görevlidir. Asliye Hukuk Mahkemesi, genel hukuk mahkemesi olup, kanunla özel bir mahkemeye bırakılmamış tüm sivil uyuşmazlıklara bakar. Mirasçılığın gizlenmesi nedeniyle açılan davalar için kanunda özel bir görevli mahkeme öngörülmediğinden, Asliye Hukuk Mahkemesi doğru adres olacaktır.
Yetkili Mahkeme:
Yetki, davanın hangi yer mahkemesinde görüleceğini belirler. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 12. maddesi, taşınmazın aynına (mülkiyet veya diğer ayni haklarına) ilişkin davalarda taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinin kesin yetkili olduğunu belirtir. Bu demektir ki, ketm-i verese nedeniyle bir gayrimenkul hakkında tapu iptali ve tescil davası açacaksanız, o gayrimenkul hangi il veya ilçede kayıtlıysa, o yerin Asliye Hukuk Mahkemesi’nde davayı açmalısınız. Örneğin, miras konusu taşınmaz İzmir’in Karşıyaka ilçesinde ise, davayı Karşıyaka Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açmanız gerekir. Aksi takdirde, mahkeme yetkisizlik kararı vererek dosyayı ilgili yere gönderebilir ve bu da zaman kaybına yol açar.
Dava Açma Prosedürü:
Dava açmak için izlenecek adımlar şöyle özetlenebilir:
- Mirasçılık Belgesinin Temini: Öncelikle, davacı gizlenen mirasçının mirasçı olduğunu resmi olarak belgelemek gerekir. Bunun için mirasçılık belgesi (veraset ilamı) alınmalıdır. Eğer daha önce diğer mirasçılar tarafından bir mirasçılık belgesi çıkarılmış ve bu belgede davacı yer almıyorsa, davacı yeni bir mirasçılık belgesi almak zorundadır. Mirasçılık belgesi, Sulh Hukuk Mahkemesi’nden veya noterden talep edilebilir. Noterler, Merkezi Nüfus Kayıt Sistemi üzerinden veraset ilamı düzenleyebilmektedir; ancak eğer davacı nüfus kayıtlarında mirasçı görünmüyorsa (örneğin evlilik dışı tanınmamış bir evlat ise), mahkeme kararı gerekebilir.
- Dava Dilekçesinin Hazırlanması: Mirasçılık belgesi temin edildikten sonra, dava dilekçesi hazırlanır. Dilekçede, miras bırakanın kimliği, vefat tarihi, davacının mirasçı olma sıfatı ve oranı anlatılır. Ketm-i verese olgusunun nasıl gerçekleştiği (hangi mirasçının gizlendiği ve kimin tarafından gizlendiği) somut olayla birlikte açıklanır. Taşınmazın tapu bilgileri (ili, ilçesi, ada/parsel veya tapu senet örneği) belirtilir ve talep sonucu açıkça yazılır. Talep genellikle, “davalı adına olan tapu kaydının iptali ile davacı adına miras payı oranında tesciline” yöneliktir. Eğer taşınmaz üçüncü kişiye geçmiş ise alternatif talepler de dile getirilebilir (örneğin tescil mümkün olmazsa bedelinin tahsili gibi).
- Harç ve Giderlerin Yatırılması: Dava dilekçesi, yetkili mahkemeye verildiğinde belli bir dava harcı ve gider avansı ödenmesi gerekir. Tapu iptal ve tescil davalarında, dava konusu taşınmazın değeri üzerinden harç hesaplanır. Miras payınıza tekabül eden kısmın değeri üzerinden nispi (oranlı) harç ödenir. Ayrıca tebligat, bilirkişi ücreti gibi masraflar için gider avansı mahkeme veznesine depo edilir.
- Davanın Açılması ve Tebligat: Dilekçe verilip harçlar ödendikten sonra dava resmen açılır. Mahkeme, dilekçeyi ve duruşma gününü davalı tarafa tebliğ eder. Davalıların sayısına göre her birine ayrı tebligat yapılır. Davalılar, tebligatı alınca cevap dilekçesi ile savunmalarını sunabilirler. Cevap dilekçesinde genellikle davacı tarafın iddialarına karşı itirazlar, davacının mirasçı olmadığının iddiası, davanın zamanaşımına uğradığı yönünde savunmalar veya mirasın çoktan paylaşıldığına dair beyanlar olabilir.
- Yargılama Süreci: İlk duruşmada hakim, tarafları dinler ve delillerin sunulması için süreler verir. Davacı taraf, mirasçılık belgesi, nüfus kayıtları, tapu kayıt örnekleri gibi belgeleri sunacaktır. Davalı taraf da elindeki belge ve bilgileri (örneğin mevcut mirasçılık belgesi, tapu devrine dair belge vs.) sunar. Gerekirse tanık dinlenebilir, fakat bu tür davalarda tanıktan çok yazılı resmi belgeler esastır.
- Karar Aşaması: Mahkeme, toplanan delillere göre karar verir. Eğer davacının gerçekten gizlenen mirasçı olduğu ve tapu kaydının hatalı şekilde yapıldığı kanısına varılırsa, tapu iptaline ve davacı adına tescile karar verilir. Kararda, davacının miras payı oranı belirtilir. Örneğin “dava konusu İzmir Karşıyaka’daki 1234 ada 5 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile, taşınmazın 1/2 payının davacı Ahmet adına, kalan 1/2 payının davalı Mehmet adına tesciline” şeklinde bir hüküm tesis edilebilir.
- Kararın Uygulanması: Karar kesinleştikten sonra (eğer davalı temyize gitmez veya temyiz sonucunda onanırsa), mahkeme ilgili tapu müdürlüğüne müzekkere yazarak tapu sicilinin karar doğrultusunda düzeltilmesini sağlar. Davacı, artık tapuda kendi payı oranında resmen malik olarak görülür.
İhtiyati Tedbir İsteme: Prosedürün herhangi bir aşamasında, özellikle dava açılırken davacı taraf, taşınmazın el değiştirmesini önlemek için mahkemeden ihtiyati tedbir talep edebilir. İhtiyati tedbir kararı verilirse, tapu kaydına “dava vardır, devri mahkeme iznine tabidir” şeklinde şerh konulur. Bu sayede davalı, yargılama sürerken taşınmazı başkasına satamaz veya üzerinde ipotek gibi sınırlı ayni haklar tesis edemez. Tedbir talepleri, genellikle dava açılırken dilekçede belirtilir ve hakim, delil durumuna ve şartlara göre bu talebi hızlıca karara bağlar.
Özetle, ketm-i verese nedeniyle dava açma süreci dikkat ve uzmanlık gerektiren bir dizi adımdan oluşur. Görevli ve yetkili mahkemeyi doğru belirlemek, eksiksiz bir dilekçe hazırlamak ve usul kurallarına uygun hareket etmek, davanın başarıyla ilerlemesi için vazgeçilmez unsurlardır.
İspat Yükü ve Kullanılabilecek Delil Türleri
Her hukuk davasında olduğu gibi, ketm-i verese (mirasçılığın gizlenmesi) nedeniyle açılan tapu iptali ve tescil davalarında da ispat yükü ve kullanılacak deliller önemli yer tutar. Davanın başarılı olması için, gizlenen mirasçının gerçekten miras hakkı sahibi olduğunu ve tapu tescilinin yanlış yapıldığını kanıtlamak gerekecektir.
İspat Yükü:
Genel kural olarak, “iddia eden iddiasını ispatla yükümlüdür.” Bu davada iddia eden taraf davacı (gizlenen mirasçı) olduğuna göre, öncelikle kendi mirasçılık sıfatını ve tapudaki kaydın hatalı olduğunu ispat etme yükü onun omuzlarındadır. Davalı taraf ise, eğer davacının mirasçı olmadığı ya da miras hakkından feragat ettiği gibi savunmalar ileri sürüyorsa, bunları ispatlamakla yükümlüdür. Yani:
- Davacı, mirasbırakan ile arasındaki akrabalık bağını ve mirasçı olduğunu ispatlamalıdır.
- Davacı, mevcut tapu kaydının kendi miras hakkını içermediğini, dolayısıyla eksik/hatalı olduğunu göstermelidir.
- Davalı, eğer “biz mirasçı olduğunu bilmiyorduk” veya “kendi rızasıyla miras hakkından vazgeçmişti” gibi bir savunma yapıyorsa, bunun doğruluğunu kanıtlamalıdır.
Delil Türleri:
Ketm-i verese davalarında en güçlü deliller resmi belge ve kayıtlardır. Şu deliller sıklıkla kullanılır:
- Nüfus Kayıtları: Mirasbırakanın aile nüfus kayıt tabloları, kimlerin mirasçı olduğunu göstermede temel belgedir. Davacı, nüfus kayıt örnekleriyle mirasbırakanın çocuğu veya eşi olduğunu ortaya koyabilir. Eğer nüfus kaydında davacı görünmüyorsa (örneğin evlilik dışı doğum, tanınmamış çocuk), o zaman önce babalığın tespiti gibi bir dava ile kendini mirasçı konumuna getirmesi gerekebilir.
- Mirasçılık Belgesi (Veraset İlamı): Davacı adına çıkartılmış güncel ve doğru mirasçılık belgesi en önemli delillerden biridir. Bu belgede mirasbırakanın tüm mirasçıları ve bunların yasal miras payları listelenir. Davacı, bu belge sayesinde “ben mirasçıyım” iddiasını resmileştirmiş olur. Ayrıca daha önce çıkarılmış ve eksik mirasçı içeren bir eski mirasçılık belgesi varsa, bunu da ibraz edip yanlışlığı ortaya koyabilir.
- Tapu Kayıt Örnekleri: Dava konusu taşınmazın tapu kayıt örneği (tapu senedi veya tapu kayıt belgesi) sunulur. Bu kayıtta mirasbırakanın ölümünden sonra kimin üzerine tescil yapıldığı görülecektir. Örneğin, mirasbırakanın adına kayıtlı iken ölüm tarihi sonrası tek bir mirasçı adına tescil yapılmışsa, bu kayıt davanın temelini oluşturur.
- Mahkeme Kararları ve Belgeler: Eğer davacı, mirasçı olduğunu kanıtlamak için başka davalar açmışsa (örneğin babalık davası, nüfus düzeltme davası gibi) ve bunları kazanmışsa, bu kararlar delil olarak sunulabilir. Yine, davalının mirasçılık belgesi alırken sunduğu başvuru dilekçesi gibi belgeler ele geçirilebilirse (çoğu zaman dosyadan incelenebilir), orada bilerek eksik beyanda bulunduğunu gösterebilir.
- Tanık Beyanları: Genellikle resmi belgeler yeterli olsa da, bazı durumlarda tanıklar da dinlenebilir. Mesela davalı taraf, “biz onun yaşadığını bilmiyorduk” gibi bir savunmada bulunuyorsa, davacı taraf “davalı benim varlığımı biliyordu” şeklinde tanık dinletebilir. Ya da davacı, aileden gizlendiğini, miras paylaşımı yapılırken haber verilmediğini tanıklarla destekleyebilir. Tanık olarak komşular, akrabalar veya konuyla ilgili bilgi sahibi kişiler dinlenebilir.
- Uzman İncelemesi: Bu tip davalarda genellikle teknik bilirkişi incelemesine çok gerek olmaz, çünkü mesele hukuki ve belgeseldir. Ancak nadiren de olsa, örneğin belgelerin sahte olup olmadığı gibi bir iddia varsa adli belge incelemesi istenebilir.
Delillerin Toplanması ve Sunulması:
HMK’ya göre taraflar, iddialarını dayandırdıkları delilleri belli bir süre içinde mahkemeye sunmalıdır. Davacı, dava dilekçesiyle birlikte elindeki delilleri listelemeli ve mümkünse eklemelidir. Davalı da cevap dilekçesinde kendi delillerini bildirmelidir. Mahkeme gerektiğinde nüfus kayıtlarını re’sen (kendiliğinden) ilgili kurumlardan isteyebilir veya tapu kayıtlarını sorgulayabilir.
Önemli bir nokta da ihtiyati tedbir kararıyla birlikte tapuda şerh koyulması delilin korunması açısından değerlidir. Eğer davalı, davayı engellemek amacıyla taşınmazı başkasına devretmeye kalkarsa, tedbir kararı sayesinde bu önlenir ve delil konumundaki tapu kaydı güvence altına alınır.
Sonuç olarak, ketm-i verese davalarında belgelere dayalı ispat esastır. Davanın başarılı olabilmesi için, davacı tarafın sağlam bir mirasçılık belgesi ve doğru nüfus kayıtlarıyla, kendi hakkını ortaya koyması; tapudaki mevcut durumu bu belgelerle çelişkili olarak göstermesi gerekir. İyi hazırlanmış bir delil listesi ve zamanında sunulan kanıtlar, hakkın alınmasında belirleyici rol oynar.
Uygulamada Karşılaşılan Örnekler ve Yargıtay Kararları
Ketm-i verese ile ilgili davalar uygulamada çeşitli şekillerde karşımıza çıkmıştır. Bu bölümde, sık rastlanan örnek senaryoları ve Yargıtay’ın bu konudaki yaklaşımını ele alarak konuyu somutlaştıracağız.
Örnek Senaryo 1 – Kardeşin Gizlenmesi:
Bir baba vefat eder ve geride iki çocuğu kalır. Çocuklardan biri yıllardır aileden uzakta yaşadığı için, miras işlemlerini başlatan diğer kardeş, resmi makamlara yalnızca kendisinin mirasçı olduğunu bildirir. Noterden (veya mahkemeden) tek başına mirasçılık belgesi alır ve babadan kalan bir gayrimenkulü kendi adına tescil ettirir. Bir süre sonra uzakta yaşayan kardeş gerçeği öğrenir. Bu durumda gizlenen kardeş, tapu iptali ve tescil davası açarak babadan kalan gayrimenkuldeki hakkının iadesini talep eder. Yargıtay bu gibi durumlarda, diğer kardeşin kasıtlı olarak mirasçıyı gizlediği sonucuna varırsa, tapu kaydının yarı yarıya iptal edilip gizlenen kardeş adına tesciline karar verilmesini onamaktadır. Yargıtay’ın yaklaşımı, miras hakkının kutsallığı ve dürüstlük kuralı çerçevesinde, kimsenin diğer mirasçının payını hileyle gasbetmesine izin verilemeyeceği yönündedir.
Örnek Senaryo 2 – Evlilik Dışı Çocuğun Gizlenmesi:
Mirasbırakanın, ilk evliliğinden çocukları olduğu gibi evlilik dışında da bir çocuğu olsun. Evlilik dışı çocuk, baba tarafından tanınmamıştır ama nüfus kayıtlarında baba adı geçmemektedir (veya anne hanesinde kayıtlıdır). Baba vefat ettiğinde, resmi kayıtlara göre mirasçı olarak sadece evlilik içi çocukları göründüğü için, onlar mirası kendi aralarında paylaşır. Evlilik dışı çocuk bir süre sonra biyolojik babasının öldüğünü ve mirastan pay alabileceğini öğrenir. Bu kişi önce babalığın tespiti davası açarak mirasçı statüsü kazanır, ardından tapu iptali ve tescil davası ile babasının malvarlığındaki hakkını talep eder. Yargıtay kararları, babalık davası sonucunda mirasçılık hakkı tanınan evlatların da geçmişe dönük olarak miras hakkına sahip olacağını, diğer mirasçıların bu hakkı engellemek için ileri sürdükleri savunmaları kabul etmemektedir. Yani, evlilik dışında olmasına rağmen yasal mirasçı olduğu belirlenen kişi, sanki en başından beri mirasçıymış gibi hak iddia edebilir.
Örnek Senaryo 3 – Mirasçının Varisleri Arasında Gizlenmesi:
Bazen de daha karmaşık vakalar olur. Örneğin, miras bırakanın üç çocuğu vardır. Miras paylaşımı yapılmadan önce bu çocuklardan biri vefat eder. Normalde ölen çocuğun payı kendi çocuklarına (miras bırakanın torunlarına) geçecektir. Ancak diğer iki kardeş, ölen kardeşlerinin çocuklarını (yani yeğenlerini) miras paylaşımına dahil etmez ve sanki mirasçı sadece kendileriymiş gibi tüm malı paylaşırlar. Bu durumda, miras bırakanın torunları gizlenen mirasçı konumundadır. Onlar da amcalarına/teyzelerine karşı dava açarak dedelerinden kalan mirasta babaları üzerinden gelen paylarını isteyebilirler. Yargıtay içtihatları, altsoyda mirasçılık hakkının bu şekilde geçişini güvence altına alır. Torunlar, babalarının yerine geçerek (halefiyet prensibi) miras paylarını alabilirler; amcalarının/teyzelerinin “siz mirasçı değildiniz” savunması geçersiz kalır.
Yargıtay’ın Genel Tutumu:
Yüksek Mahkeme, mirasçılığın gizlenmesi konusuna son derece hassas yaklaşmaktadır. Verilen kararlarda öne çıkan bazı vurgular şunlardır:
- Mirasçının kasıtlı gizlenmesi hukuka aykırıdır: Yargıtay, bilerek mirasçı saklamayı dürüstlük kuralına aykırı bir fiil olarak değerlendirmekte ve bu yolla yapılan devirleri muvazaalı (danışıklı) işlem kategorisinde görmektedir.
- Hakkın iadesi esastır: Kararlarda, gizlenen mirasçının uğradığı zararın giderilmesi, yani payına düşenin kendisine verilmesi gerektiği yinelenir. Tapu iptal ve tescil kararı bu yüzden en adil çözümdür.
- Zamanaşımı savunmalarına itibar edilmez: Birçok Yargıtay kararında, davalı tarafların “çok zaman geçti, dava açılamaz” itirazları reddedilmiştir. Özellikle, mirasçının hakkını öğrenmesinden sonra makul sürede dava açmışsa, zamanın geçmesi tek başına hakkın kaybına neden olmaz.
- İyiniyetli üçüncü kişinin durumu: Yargıtay, eğer taşınmaz üçüncü kişiye geçmişse, iyiniyet incelemesi yapmaktadır. İyiniyetli ise üçüncü kişinin kazanımı korunur, ancak gizlenen mirasçının mağduriyeti de göz ardı edilmez ve tazminat imkanı vurgulanır. Eğer üçüncü kişi kötü niyetli ise (durumu biliyorsa), onun da tapu kaydının iptali yönünde kararlar görülür.
Bu örnekler ve Yargıtay yaklaşımları gösteriyor ki, ketm-i verese nedeniyle açılan davalar genellikle hak sahibinin lehine sonuçlanmaktadır. Elbette her davanın kendine özgü koşulları vardır, ancak emsal kararlar ışığında, mirasçılığın gizlenmesi durumunda hukukun gizlenen mirasçıyı koruduğunu söyleyebiliriz. Bu da potansiyel davacılar (gizlenen mirasçılar) için cesaret verici bir mesajdır.
Dava Süreci, Karşılaşılabilecek Problemler ve Çözüm Yolları
Mirasçılığın gizlenmesi nedeniyle açılan tapu iptali ve tescil davaları, duygusal açıdan olduğu kadar hukuki açıdan da zorlu bir süreç olabilir. Dava sürecinde bazı pürüzler, engeller veya ekstra uğraş gerektiren durumlar ortaya çıkabilir. Bu bölümde, dava sürecinin genel işleyişini, sürede karşılaşılabilecek muhtemel problemleri ve bunlara karşı çözüm yollarını ele alacağız.
Dava Sürecinin Genel İşleyişi:
Dava açıldıktan sonra taraf dilekçelerinin sunulması ve ilk duruşma ile süreç başlar. Tipik olarak:
- İlk duruşmada hakim, taraflara sulh (uzlaşma) ihtimalini sorar. Bu tür davalarda, uzlaşma genellikle zordur çünkü bir taraf hakkından vazgeçilmesini istemekte, diğer taraf ise hakkını geri almak peşindedir.
- Taraflar uzlaşmazsa, mahkeme delillerin toplanmasına geçer. Nüfus kayıtları, tapu kayıtları celbedilir (resmi kurumlara müzekkereyle istenir).
- Gerekli durumlarda, örneğin mirasbırakanın soyağacı karmaşık ise veya davacı mirasçının sıfatı konusunda tereddüt varsa, mahkeme bilirkişi incelemesi yapabilir ya da ek belgeler talep edebilir.
- Dava sürecince birkaç duruşma yapılabilir: delillerin toplanması, tanıkların dinlenmesi (varsa) ve taraf beyanlarının alınması için.
- Son duruşmalarda, mahkeme hukuki değerlendirmesini yaparak kararını açıklar.
Karşılaşılabilecek Problemler:
- Davalının İnkar veya İtirazları: Davalı taraf, davacının gerçekten mirasçı olmadığını iddia edebilir. Örneğin “davacı, mirasbırakanın evladı değildir” diyerek nüfus kaydındaki bilgileri tartışmaya açabilir. Ya da “mirasbırakan, sağlığında ona mal bıraktı, bu yüzden mirastan feragat etmiş sayılır” gibi iddialar öne sürebilir. Bu tür itirazlar davayı karmaşıklaştırabilir ve ispat yükünü artırabilir.
- Resmi Kayıtlardaki Sorunlar: Bazen nüfus kayıtlarında hatalar olabilir (örneğin isim yanlış yazılmış, soybağı hatalı kaydedilmiş vs.). Bu durumda davacı, öncelikle o kayıtların düzeltilmesiyle uğraşmak zorunda kalabilir. Bu ayrı bir hukuki süreçtir (nüfus düzeltim davaları).
- Taşınmazın Elden Çıkarılması: Dava sürerken davalı, taşınmazı satmaya veya devretmeye kalkışabilir. Eğer ihtiyati tedbir konmadıysa, üçüncü kişi devreye girebilir ve davayı kilitleyebilir. Bu, davacının hakkını almasını zorlaştıran bir durum yaratır. Sonradan dahil edilen üçüncü kişiler, “ben iyiniyetliydim, davadan haberim yoktu” diyerek savunma yapabilir.
- Süreçte Gecikmeler: Mahkemelerin iş yükü nedeniyle duruşmalar arası süreler uzun olabilir. Ayrıca, gerekli evrakların kurumlarından gelmesi (özellikle nüfus kayıtları, tapu kayıtları) zaman alabilir. Davalı taraf, süreci uzatmak için her duruşmaya farklı bahanelerle erteleme isteyebilir, ya da her kararı istinaf/temyiz ederek kesinleşmeyi geciktirebilir.
- Ailevi ve Psikolojik Gerilim: Hukuki olmaktan öte, aile bireylerinin mahkemelik olması duygusal açıdan yıpratıcıdır. Dava sürecinde aile içinde tartışmalar, görüşmeme, husumet gibi durumlar artabilir. Bu da taraflar üzerinde psikolojik baskı oluşturabilir.
Çözüm Yolları ve Öneriler:
- Uzman Hukuki Destek Almak: Böyle karmaşık bir süreçte deneyimli bir miras hukuku avukatı ile çalışmak, problemlerin daha ortaya çıkmadan önlenmesine yardımcı olur. Avukat, davayı stratejik olarak planlar; hangi delillerin öncelikle sunulacağını, hangi ihtimallere karşı ne adımlar atılacağını öngörür.
- İhtiyati Tedbir Uygulaması: En başta da vurguladığımız gibi, taşınmazın el değiştirmesini önlemek için dava açılır açılmaz (hatta mümkünse açılmadan hemen önce) ihtiyati tedbir talep edilmelidir. Mahkeme bu talebi kabul ederse, tapuya konulan şerh ile mülkiyet değişikliklerinin önüne geçilir ve davacının hakkı güvence altına alınır.
- Delil Hazırlığı: Davadan önce ve dava sırasında, bütün ilgili belgelerin toplanması önemlidir. Nüfus kayıt örnekleri, tapu belgeleri, varsa yazışmalar, tanıkların iletişim bilgileri gibi her şey dosyaya hazır edilmelidir. Eğer nüfus kaydında eksiklik/hata varsa, bunların çözümü için hızlıca ayrı işlemler yapılmalıdır (örneğin babalık tanıma işlemleri veya tanıma davası gibi).
- Mahkeme Kararlarının Takibi: Dava kazanıldıktan sonra da süreç tam bitmiş sayılmaz. Kararın kesinleşmesi için temyiz süresinin dolması veya üst mahkeme incelemesinin tamamlanması gerekir. Kesinleşmeden tapu tescili yapılamaz. Bu nedenle, davacı tarafın avukatı kararı yakından takip etmeli, istinaf/temyiz varsa sürelerini ve sonucunu kollamalıdır. Gerekirse üst mahkemeye de savunma sunmaya devam edilmelidir.
- Alternatif Çözümler: Bazı durumlarda aile içinde anlaşma sağlanması, uzun ve masraflı bir davadan daha yapıcı olabilir. Örneğin davalı ile görüşüp, hakkın belli bir bedel karşılığı devri gibi uzlaşma yolları konuşulabilir. Ancak bu her zaman mümkün olmaz, özellikle karşı taraf kötü niyetli ise.
- Psikolojik Destek: Eğer dava aile ilişkilerini çok zedeliyorsa, tarafların arabuluculuk veya aile danışmanlığı hizmetlerinden yararlanması düşünülebilir. Hukuken zorunlu değil ancak insani olarak ailenin tamamen kopmasını önlemek için bazen profesyonel arabuluculuk veya terapötik destek faydalı olabilir.
Unutulmamalıdır ki, ketm-i verese davaları, bir yönüyle hakkaniyeti sağlamaya çalışırken diğer yönüyle aile bağlarını da sınayan süreçlerdir. Problemlerin farkında olarak ve çözüm odaklı bir yaklaşımla hareket edildiğinde, davanın sonunda gizlenen mirasçının hakkını alması yüksek bir olasılıktır. Sabırlı, dikkatli ve kararlı olmak, sürecin başarıyla tamamlanmasında kilit rol oynar.
Saklanan Mirasçının Taşınmaz Üzerindeki Hakkını Nasıl Geri Kazanacağı
Ketm-i verese sonucu hakkı yenilen bir mirasçının en büyük sorusu, “Kaybettiğim hakkımı nasıl geri alabilirim?” şeklindedir. Bu bölümde, saklanan mirasçının taşınmaz üzerindeki hakkını geri kazanma sürecinin sonucunu ve bunun fiilen nasıl gerçekleşeceğini açıklıyoruz.
Bir saklı mirasçı, tapu iptali ve tescil davasını kazandığında, hukuken hak ettiği payı geri almış olur. Peki bu ne anlama gelir ve pratiğe nasıl yansır?
Mahkeme Kararının Sonucu:
Tapu iptali ve tescil davasını kazanan gizlenen mirasçı lehine mahkeme, mevcut tapu kaydının iptaline ve davacı mirasçı adına tesciline karar verir. Bu karar, taşınmazın mülkiyet durumunu yeniden düzenleyen resmi bir hükümdür. Kararın kesinleşmesiyle birlikte, artık hukuken davacı da o taşınmazın malikleri arasına girer. Örneğin, taşınmaz daha önce %100 oranında diğer mirasçı adına kayıtlı ise, karar sonrası tapuda %50 davacı, %50 diğer mirasçı şeklinde bir paylı mülkiyet oluşur (tabii pay oranları mirasçılık belgesindeki yasal miras paylarına göre belirlenir).
Tapuda Tescil İşlemi:
Mahkeme kararı tapu müdürlüğüne ulaştıktan sonra, tapu sicilinde gerekli değişiklik yapılır. Tapu memuru, eski kaydı iptal edip yeni kaydı oluşturur. Yeni kayıtta gizlenen mirasçı kendi ismiyle ve pay oranıyla yer alır. Bu işlemle birlikte:
- Gizlenen mirasçı artık resmen taşınmazın maliki olur (kendi payı nispetinde).
- Tapu senedi yenilenir veya tapu kayıt örneği alındığında, davacının adı görünür hale gelir.
- Mirasçılar arasında paylı mülkiyet varsa, ortak mülkiyet hukuku kuralları geçerli olur. Yani bir nevi ortaklık doğar.
Fiili Durumun Sağlanması:
Hak kazanımının kağıt üzerinde kalmaması için bazı fiili adımlar da atılabilir:
- Eğer taşınmazın zilyetliği (fiili hakimiyeti) tamamen diğer taraftaysa (örneğin evde onlar oturuyor, kiraya vermişler vs.), davacı artık kendi payı oranında söz sahibi olur. Taşınmazı birlikte kullanma, gerekirse ürününden/gelirinden pay alma hakkı doğar. Bu aşamada taraflar anlaşarak kullanımı düzenleyebilir. Anlaşamazlarsa, ortaklığın giderilmesi (izale-i şuyu) davası açarak taşınmazın satılıp bedelin paylaşılmasını talep edebilirler. Bu, çoğu zaman son noktada başvurulan bir yoldur, özellikle taraflar bir arada mal kullanamayacak durumdaysa.
- Davacı, hakkı olan döneme ilişkin geçmiş gelirlerden payını da talep edebilir. Örneğin, taşınmaz dava süresince kiraya verilmiş ve gelir elde edilmişse, davacı kendi payı oranında geriye dönük kira getirisini talep etmek için ayrı bir ecrimisil (haksız işgal tazminatı) davası açabilir. Yargıtay, bu konuda genellikle, tapu düzeltildikten sonra geriye dönük 5 yıla kadar böyle taleplerin dinlenebileceğini ifade etmektedir. Bu, gizlenen mirasçı için maddi kaybın telafisi adına önemli bir husustur.
- Taşınmaz, artık resmi olarak birden çok kişi adına kayıtlıysa, tasarruf işlemleri de ona göre yapılır. Örneğin, taşınmazın satışı söz konusu olacaksa, davacının da onayı gerekir (çünkü kendi payını satmış olacaktır veya tüm malın satışı için onun da rızası gerekli olacaktır). Bu da davacının hakkını güvence altına alan bir diğer sonuçtur.
Üçüncü Kişiye Satış Durumunda:
Eğer dava konusu taşınmaz, davalı tarafından bir üçüncü kişiye satılmış ancak mahkeme kararıyla tapu iptaline hükmedilmişse, kararda genellikle üçüncü kişi adına olan tapunun iptaline ve davacı ile (varsa) diğer mirasçı adına tesciline karar verilir. Yani üçüncü kişi mülkiyeti kaybeder. Bu durumda davacı yine payını alır. Fakat eğer mahkeme, üçüncü kişi iyiniyetli diye tapu iptali vermemiş, sadece tazminata hükmetmişse (istisnai bir durum olabilir), o zaman davacı taşınmazı değil ama değerini geri kazanmış olur. Tazminat kararıyla, taşınmazın davacıya düşen payının bedelini davalıdan veya üçüncü kişiden alır.
Hakkın Tesisi ve Sonrası:
Gizlenen mirasçının haklarını geri almasıyla birlikte hukuki süreç büyük ölçüde tamamlanır. Ancak uygulamada bazen şu gibi durumlar olur:
- Karşı taraf, karara rağmen gönüllü işbirliği yapmayabilir (örneğin evi boşaltmamak, gelir paylaşmamak gibi). Bu durumda icra yollarına veya yeni davalara başvurmak gerekebilir.
- Aile ilişkileri bozulduğu için ortak malı yönetmek zorlaşabilir. Bu nedenle, eğer bir arada kullanma imkanı yoksa, davacı payını devretmeyi (satmayı) veya diğer paydaşın payını satın almayı düşünebilir. Karşılıklı rızayla satış en barışçıl çözüm olabilir.
- Davacı, hakkını aldıktan sonra bile haksızlığa uğradığı dönem için manevi olarak rahatsızlık duyabilir. Hukuken manevi tazminat pek söz konusu olmaz bu tip davalarda, çünkü olay haksız fiil kapsamında değerlendirilmeyip miras hukuku kapsamında çözülüyor. Ancak eğer gizleme çok ağır bir hile veya sahtekarlık içeriyorsa, davacı belki ayrıca manevi tazminat davası da açmayı düşünebilir. Bu, ketm-i verese davasından bağımsız bir talep olacaktır ve genel hükümlere göre değerlendirilir.
Özetlemek gerekirse, saklanan mirasçı açtığı davayı kazandığında adalet yerini bulur ve kişi kendisine ait olan miras hakkını fiilen geri kazanır. Bu, çoğu zaman uzun ve zorlu bir sürecin sonunda elde edilen bir zaferdir. Elde edilen hakkın korunması ve verimli şekilde kullanılması da en az dava süreci kadar önemlidir. Bu noktada, avukatınız size sürecin sonunda da yol göstererek, yeni mülkiyet durumuna ilişkin haklarınızı nasıl kullanabileceğiniz konusunda danışmanlık sağlayabilir.
Yukarıdaki tüm bilgiler ışığında, mirasçılığın gizlenmesi (ketm-i verese) nedeniyle uğranılan mağduriyetlerin giderilebilir olduğunu görüyoruz. Türk hukuku, miras hakkını güçlü bir biçimde korumakta ve hileyle gizlenen mirasçıların dahi adalet arayışında yanında durmaktadır. Böyle bir durumla karşılaşan kişilerin, yasal haklarını zaman kaybetmeden aramaları ve uzman desteğiyle hareket etmeleri en doğru yaklaşım olacaktır.

Ketm-i Verese (Mirasçılığın Gizlenmesi) Nedenine Dayanan Tapu İptali ve Tescil Davası
Sık Sorulan Sorular (SSS)
-
Ketm-i verese nedir?
Ketm-i verese, mirasçıların gizlenmesi anlamına gelen bir terimdir. Bir mirasçının kasıtlı olarak bildirilmemesi ve mirasın diğer mirasçılar tarafından paylaşılması durumunu ifade eder. Bu durumda gizlenen mirasçı mirastan pay alamaz ve hakkını aramak için hukuki yollara başvurması gerekebilir.
-
Mirasçılığın gizlenmesi yasal mıdır?
Hayır, mirasçılığın gizlenmesi yasal değildir. Miras bırakanın vefatıyla birlikte tüm yasal mirasçıların miras hakkı doğar. Bu mirasçıların herhangi birini bilerek bildirmemek, onların hakkını gasbetmek anlamına gelir. Hukuken bu durum hileli işlem olarak değerlendirilir ve geçerli bir miras paylaşımı sayılmaz.
-
Böyle bir durumda hangi davayı açmak gerekir?
Mirasçının gizlenmesi durumunda açılması gereken dava, tapu iptali ve tescil davasıdır. Bu davayla, haksız şekilde yapılmış tapu kaydının iptal edilmesi ve gizlenen mirasçı adına kendi payı oranında tescil yapılması talep edilir. Dava, taşınmazın bulunduğu yer Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılır.
-
Dava açmak için miras bırakanın ölümünden sonra belirli bir süre var mı?
Ketm-i verese nedeniyle tapu iptali davası açmak için kanunda belirli bir süre (hak düşürücü süre) öngörülmemiştir. Mülkiyet hakkına dayalı bir talep olduğu için zamanaşımına da tabi değildir. Ancak yine de mirasçı durumdan haberdar olur olmaz dava açması tavsiye edilir. Zira uzun süre beklemek, delillerin kaybolması veya taşınmazın el değiştirmesi gibi riskler doğurabilir.
-
Bu davayı kazandığımda tam olarak ne elde edeceğim?
Davayı kazanan gizlenen mirasçı, hakkı olan taşınmaz payını resmi olarak elde eder. Mahkeme kararıyla tapu kaydı düzeltilir ve artık kendi adınıza miras payınız oranında mülkiyet hakkına sahip olursunuz. Örneğin, mirasın yarısı sizin hakkınızsa, tapuda %50 pay ile malik olarak görünürsünüz. Ayrıca karşı taraf taşınmazı kullandığı süreye ilişkin kazanç elde etmişse, bunun size düşen kısmını da talep edebilirsiniz.
-
Dava sırasında taşınmaz satılırsa ne olur?
Dava devam ederken, davalı kişinin taşınmazı üçüncü bir kişiye satması durumu davayı karmaşıklaştırabilir. Bu nedenle dava açarken mahkemeden ihtiyati tedbir isteyerek tapuya satış blokajı koydurmanız önemlidir. Eğer tedbire rağmen satış yapılmışsa, üçüncü kişinin iyiniyet durumuna göre ya tapu iptaliyle taşınmaz geri alınır ya da iyiniyetliyse sizin haklarınız tazminat olarak karşılanır. Her koşulda hakkınız tamamen yok olmaz, farklı bir yolla telafi edilir.
-
Mirasçı olduğunu sonradan öğrenen kişi ne yapmalı?
Eğer bir mirasçı, miras hakkı olduğunu yıllar sonra öğrenmişse, öncelikle resmi olarak mirasçılığını belgelemesi gerekir (mirasçılık belgesi alarak). Ardından, eğer malvarlığı diğer kişilerce alınmışsa, tapu iptali ve tescil davası açmalıdır. Bu süreçte bir avukata başvurup durumunu değerlendirmesi ve hızlı harekete geçmesi önemlidir. Geç öğrenme, hakkın talep edilmesine engel değildir.
-
Ketm-i verese durumunda ceza hukuku devreye girer mi?
Mirasçının kasten gizlenmesi, hukuken hileli bir davranış olduğundan, bazı durumlarda ceza hukuku boyutu olabilir. Örneğin, resmi bir belgeyi (mirasçılık belgesini) gerçeğe aykırı şekilde almak için yalan beyanda bulunmak, resmi belgede sahtecilik veya yalan beyan suçunu oluşturabilir. Ancak pratikte bu tip durumlarda genellikle mağdurlar hakkını sivil dava ile aramayı tercih eder. Yine de çok bariz bir hile söz konusuysa, savcılığa suç duyurusunda bulunmak mümkündür.
-
Dava masraflarını kim öder?
Davayı başlatırken harç ve masrafları davacı öder. Ancak dava sonunda haklı çıkarsanız, mahkeme yargılama giderlerini genellikle davalı tarafa yükler. Bu kapsamda ödediğiniz harçlar ve avukatlık ücreti tarifeye göre belirlenen miktarı karşı taraftan tahsil edilebilir. Eğer dava kısmen kabul kısmen retle sonuçlanırsa, masraflar oransal olarak paylaştırılabilir.
-
Bu tür davalar ne kadar sürer?
Davanın süresi, bulunduğunuz şehirdeki mahkemenin iş yoğunluğuna, davanın karmaşıklığına ve tarafların tutumuna göre değişir. Genellikle ilk derece mahkemesinde bir tapu iptal ve tescil davası 1-2 yıl arasında sonuçlanabilir. Taraflar istinaf veya temyiz yoluna başvurursa süreç uzar; bölge adliye mahkemesi ve Yargıtay incelemesiyle birlikte birkaç yıl daha eklenebilir. İhtilafsız ve açık delilli durumlarda süreç daha hızlı ilerlerken, itirazların ve ek taleplerin olduğu dosyalarda süre uzayabilir.
-
Hakkımı almam kesin mi?
Her dava kendi özelinde değerlendirilir, bu nedenle %100 garanti vermek doğru olmaz. Ancak mirasçılığınız resmi belgelere dayanıyorsa ve diğer tarafın savunmaları dayanaksız ise, hukuken kazanma ihtimaliniz oldukça yüksektir. Yargıtay’ın benzer konulardaki kararları da büyük ölçüde gizlenen mirasçıların lehine sonuçlandığı için, eliniz güçlüdür. Tabii ki beklenmedik hukuki teknik meseleler çıkabileceğinden, uzman bir avukatla süreci yürütmek en güvenli yoldur.