Av. Gözde Yavuzer
  • Yayınlar
  • Uzmanlık Alanları
      • Gayrimenkul Hukuku
      • Aile Hukuku
      • Miras Hukuku
      • Kira Uyuşmazlıkları
      • İş Hukuku
      • Şirketler Hukuku
      • Start-Up Girişim Hukuku
      • Bilişim Hukuku
      • Kişisel Verilerin Korunması Hizmetleri
      • Marka Hukuku ve Tescil İşlemleri
      • E-Ticaret Hukuku
      • Trafik Kazaları ve Değer Kaybı Tazminatı
      • Kat Mülkiyeti Uyuşmazlıkları
      • Sağlık Hukuku ve Malpraktis
      • Uluslararası Vatandaşlık Hukuku
  • Uyum Danışmanlığı
  • Hakkımızda
  • Onlıne Danışmanlık
  • İletişim
  • Menu Menu
  • Anasayfa
  • Yayınlar
  • Uzmanlık Alanları
      • Gayrimenkul Hukuku
      • Aile Hukuku
      • Miras Hukuku
      • Kira Uyuşmazlıkları
      • İş Hukuku
      • Şirketler Hukuku
      • Start-Up Girişim Hukuku
      • Bilişim Hukuku
      • Kişisel Verilerin Korunması Hizmetleri
      • Marka Hukuku ve Tescil İşlemleri
      • E-Ticaret Hukuku
      • Trafik Kazaları ve Değer Kaybı Tazminatı
      • Kat Mülkiyeti Uyuşmazlıkları
      • Sağlık Hukuku ve Malpraktis
      • Uluslararası Vatandaşlık Hukuku
  • Uyum Danışmanlığı
  • Hakkımızda
  • Online Danışmanlık
  • İletişim

Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi ve Buna Dayanan Tapu İptali ve Tescili

Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi ve Buna Dayanan Tapu İptali ve Tescili

Ölünceye kadar bakma sözleşmesinin tanımı, hukuki niteliği ve yasal dayanakları

Ölünceye kadar bakma sözleşmesi, bir tarafın (bakım borçlusu) diğer tarafa (bakım alacaklısı) yaşamının sonuna dek bakım ve gözetim sağlamayı üstlendiği; bakım alacaklısının da bunun karşılığı olarak malvarlığındaki belirli bir değer veya malını bakım borçlusuna devretmeyi taahhüt ettiği hukuki bir sözleşme türüdür. Bu sözleşme türü, özellikle yaşlılık veya bakıma muhtaçlık durumlarında, kişinin hayatının geri kalanında kendisine bakacak ve destek olacak birine ihtiyaç duyması nedeniyle tercih edilir. Hukuki niteliği itibariyle ölünceye kadar bakma sözleşmesi, iki tarafa borç yükleyen, ivazlı (karşılıklı edimli) ve sürekli borç ilişkisi doğuran bir sözleşmedir. Yani her iki taraf da bu anlaşmayla karşılıklı yükümlülükler üstlenir: Biri bakım hizmeti verme borcu altına girerken diğeri de malvarlığından bir hakkı devretme borcu altına girer. Sözleşme süresince bakım borçlusunun edimleri, bakım alacaklısının ömrü boyunca devam ettiği için bu sözleşme sürekli borç ilişkisi doğurur.

Yasal dayanaklar: Türk hukukunda ölünceye kadar bakma sözleşmesi, esasen 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m.611 ve devamı maddelerinde özel olarak düzenlenmiştir. TBK m.611’de bu sözleşmenin tanımı yapılmış; bakım borçlusunun bakım alacaklısına ölünceye dek bakıp gözetme borcunu, bakım alacaklısının da bunun karşılığında malvarlığından bir değeri devretme borcunu üstlendiği ifade edilmiştir. Ayrıca TBK m.614/2’de bakım borçlusunun üstlendiği bakımın kapsamına ilişkin bazı ölçütler belirtilmiştir (örn. uygun gıda ve barınma sağlama, hastalıkta bakım ve tedavi ettirme gibi). Bunun yanında, ölünceye kadar bakma sözleşmesinin miras hukuku ile de kesişen yönleri bulunmaktadır. Nitekim sözleşme, bir bakıma ölüme bağlı tasarruf niteliği de taşıyabilir; zira bakım alacaklısı, malvarlığını genellikle vefatıyla birlikte veya vefatından önce bakım borçlusuna devretmeyi kararlaştırmaktadır. Bu nedenle Türk Medeni Kanunu (TMK) m.545 ve devamında miras sözleşmelerine ilişkin düzenlemeler, ölünceye kadar bakma sözleşmesinin şekil şartları bakımından devreye girer.

Hukuki niteliği bakımından bu sözleşme bir karma sözleşme özelliği gösterir: Borçlar hukuku sözleşmesi olmasına rağmen, etkileri miras hukukunu da ilgilendirir. Sözleşme sonucunda bakım borçlusu, genellikle bakım alacaklısının mirasından önemli bir pay alabileceği için, diğer mirasçılar yönünden itirazlar ve davalar gündeme gelebilmektedir. Uygulamada ölünceye kadar bakma sözleşmeleri çoğunlukla aile içinde (örneğin bir evlat ile anne/baba arasında) veya bakıma muhtaç kişi ile ona yakın olan üçüncü bir kişi arasında yapılır. Bu sözleşmenin temel amacı, bakıma muhtaç kişinin yaşam kalitesini ve bakımını güvence altına alırken, bakım sağlayan kişiyi de bu hizmetin karşılığında maddi olarak güvence altına almaktır.

Sözleşmenin geçerlilik şartları, resmi şekil şartı, noter huzurunda düzenlenme zorunluluğu

Ölünceye kadar bakma sözleşmesi, kanunen sıkı şekil şartlarına tabi tutulmuştur. Geçerli bir bakım sözleşmesi yapmak için aşağıdaki şartlara dikkat edilmelidir:

  • Resmi Şekil Şartı: Türk Borçlar Kanunu m.612 uyarınca, ölünceye kadar bakma sözleşmesinin geçerli olabilmesi için miras sözleşmesi şeklinde düzenlenmesi gerekmektedir. Bu da, sözleşmenin resmi vasiyetname şeklinde yapılmasını zorunlu kılar. Türk Medeni Kanunu m.545’e göre miras sözleşmeleri (ve dolayısıyla ölünceye kadar bakma sözleşmeleri), resmi memur önünde, iki tanığın katılımıyla düzenlenmelidir. Uygulamada bu resmi memur genellikle noter olmaktadır. Yani bakım sözleşmesi, noter huzurunda ve kanunun öngördüğü şekil şartlarına uygun olarak yapılmadığı takdirde geçersiz sayılır. Noter dışında kanunen yetkili başka resmi görevliler de (örneğin sulh hakimi veya konsolosluk görevlisi) teorik olarak bu sözleşmeyi düzenleyebilir; ancak günlük hayatta en yaygın uygulama noterlerdir. Sözleşme düzenlenirken en az iki tanığın da hazır bulunması ve metni imzalaması gerekir (TMK m.532). Tanıkların, sözleşmeden menfaat elde etmeyen, reşit ve ayırt etme gücüne sahip kişiler olması şarttır. Bu şekil şartlarına uyulmadan (örneğin sıradan bir yazılı anlaşma ile veya sözlü olarak) yapılan ölünceye kadar bakma anlaşmaları hukuken geçersiz olacak ve taraflara yasal koruma sağlamayacaktır.
  • Tapu Sicilinde Tescil: Eğer ölünceye kadar bakma sözleşmesi bir taşınmaz malın devrini içeriyorsa (örneğin bir ev veya arsanın bakım borçlusuna devredilmesi), sözleşmenin resmi şekilde yapılmasının yanı sıra taşınmazın devri için tapu müdürlüğünde tescil işlemi gereklidir. Genelde uygulamada, taraflar noterde resmi ölünceye kadar bakma sözleşmesini imzaladıktan sonra, tapu müdürlüğüne birlikte giderek tapu devrini gerçekleştirirler. Bazı durumlarda sözleşme doğrudan tapu müdürlüğünde resmi senet şeklinde de düzenlenebilir; tapu memuru huzurunda bakım şartıyla mülkiyet devri yapılabilir. Önemli olan, tapu kütüğüne bu işlemin bakım karşılığı devreden kaynaklandığının işlenebilmesidir. Resmi şekil şartına uygun şekilde yapılmayan veya tapuda tescil edilmeyen bir devir, ileride hukuki sorunlara yol açabilir ve sözleşmenin geçersizliği iddiasına neden olabilir.
  • İstisnai Durum (Kurumlarca Bakım): TBK m.612 hükmü, eğer bakım alacaklısına bakımı, Devlet tarafından tanınmış bir bakım kurumu üstleniyorsa, sözleşmenin geçerliliği için adi yazılı şeklin yeterli olabileceğini belirtmiştir. Yani bakımı bir huzurevi, bakımevi gibi yetkili bir kurum sağlıyorsa ve yetkili makamların belirlediği şartlara uygun bir anlaşma yapılmışsa, bu durumda noter şeklinde miras sözleşmesi yapılmasına gerek olmadan yazılı bir sözleşme de geçerli sayılabilir. Ancak bu istisna, bireyler arasında yapılan tipik bakım sözleşmelerinde geçerli değildir. Çoğu bireysel durumda bakım borçlusu gerçek kişi olduğundan, geçerlilik için resmi şekil şartı zorunludur.

Sonuç olarak, ölünceye kadar bakma sözleşmesinin hukuken sağlam olabilmesi için mutlaka kanunun aradığı resmi şekil şartına uyulmalıdır. Resmi şekilde yapılmayan bakım sözleşmelerine dayanılarak ne bakım borçlusu yükümlülüklerini tam anlamıyla hukuken talep edebilir, ne de bakım alacaklısı gerektiğinde tapu iptali gibi haklarını kullanabilir. Nitekim Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre, resmi şekilde düzenlenmemiş ölünceye kadar bakma sözleşmelerine dayanılarak tapu iptali ve tescil kararı verilemez. Bu nedenle bu sözleşmeyi hazırlarken usule uygun hareket etmek ve mümkünse deneyimli bir hukukçudan yardım almak büyük önem taşır.

Tarafların yükümlülükleri: bakım borcu, yaşam giderlerinin karşılanması, manevi destek

Ölünceye kadar bakma sözleşmesinde iki ana taraf vardır: bakım borçlusu (bakım yapacak kişi) ve bakım alacaklısı (bakılacak kişi). Sözleşmeyle birlikte her iki tarafın da üstlendiği önemli yükümlülükler bulunur:

  • Bakım borçlusunun yükümlülükleri (Bakım borcu): Bakım borçlusu, bakım alacaklısına ömrünün sonuna kadar bakmak, gözetmek ve ihtiyaçlarını karşılamak ile sorumludur. Bu bakım borcu, sadece maddi ihtiyaçların karşılanmasını değil, aynı zamanda manevi destek sağlamayı da içerir. Bakım borçlusunun yükümlülüklerini şu şekilde sıralayabiliriz:
    • Barınma ve Yaşam Giderleri: Bakım alacaklısının uygun koşullarda barınmasını sağlamak bakım borçlusunun temel görevlerindendir. Eğer bakım alacaklısı kendi evinde yaşıyorsa günlük ev ihtiyaçlarının giderilmesi, evin temizliği, ısınması gibi konular bakım borçlusunun sorumluluğunda olabilir. Bakım alacaklısı bakım borçlusunun yanında veya onun temin ettiği bir yerde kalacaksa, orada rahat ve sağlıklı bir yaşam sürmesi için gereken her türlü ihtiyaç (yiyecek, giyecek, temizlik, ulaşım vb.) bakım borçlusunca karşılanmalıdır. Kısacası kişinin yaşam giderlerinin karşılanması, sözleşmede aksi kararlaştırılmadığı sürece bakım borçlusunun edimidir.
    • Sağlık Bakımı ve Tedavi: Bakım borçlusu, bakım alacaklısının sağlık durumuyla yakından ilgilenmek zorundadır. Yaşlı veya hasta bir kimsenin düzenli doktor kontrollerine götürülmesi, ilaçlarının temin edilmesi, gerektiğinde hastaneye yatırılması veya evde bakımının sağlanması bu kapsamdadır. TBK m.614/2’ye göre bakım borçlusu, bakım alacaklısına hastalığında gerekli özenle bakmak ve onu tedavi ettirmek zorundadır. Bu, fiilen bizzat tedavi uygulamasa bile gerekli sağlık hizmetlerine erişimini sağlama ve masraflarını karşılama yükümlülüğünü içerir.
    • Manevi Destek ve İlgi: Bakım borcunun önemli bir boyutu da manevi ilgi ve destek sağlamaktır. Bakım alacaklısı genellikle yaşlılık veya yalnızlık döneminde olan bir kişi olduğu için, sadece maddi ihtiyaçlarının giderilmesi yeterli olmaz; aynı zamanda psikolojik ve duygusal desteğe de ihtiyaç duyar. Bakım borçlusu, sözleşme boyunca bakım alacaklısına yakın ilgi göstermek, onunla vakit geçirmek, yalnız hissetmemesini sağlamak durumundadır. Örneğin birlikte zaman geçirmek, sohbet etmek, günlük işlerinde yardımcı olmak, gerektiğinde refakat etmek gibi davranışlar da bakım borcu kapsamındadır. Uygulamada mahkemeler, bakım borçlusunun sadece para yardımı yapıp bakım alacaklısını kendi haline bırakmasını, sözleşmeye uygun bir ifa olarak görmemektedir; maddi bakım kadar manevi ilginin de gösterilmesi beklenir.
    • Diğer Bakım Hizmetleri: Kişinin günlük yaşamını idame ettirmesi için gereken tüm diğer yardımlar (örneğin alışverişinin yapılması, kişisel bakımının sağlanması, resmi işlerinde yardımcı olunması gibi) da bakım borçlusunun yükümlülükleri arasında sayılabilir. Taraflar sözleşmede özel olarak hangi hizmetlerin sağlanacağını ayrıntılı şekilde belirtebilirler. Önemli olan, bakım alacaklısının hayatının geri kalanında rahat ve onurlu bir şekilde yaşamasını temin edecek bakımın eksiksiz sağlanmasıdır.
  • Bakım alacaklısının yükümlülükleri: Bakım alacaklısı, kendisine ömür boyu bakıp gözetme borcunu üstlenen bakım borçlusuna, bunun karşılığında malvarlığından bir hakkı devretme yükümlülüğü altına girer. Bu genellikle somut bir malın mülkiyetinin devri şeklinde olur. Uygulamada en sık rastlanan durum, bakım alacaklısının kendisine ait bir taşınmazı (ev, arsa v.b.) bakım borçlusuna devretmesidir. Devir, tarafların anlaşmasına göre hemen gerçekleştirilebilir veya bakım alacaklısının ölümü sonrasına bırakılabilir. Örneğin sözleşme yapıldığında tapuda bakım borçlusu adına tescil hemen yapılabilir ve bakım alacaklısı kendisi için ölünceye kadar oturma hakkı (intifa hakkı) tesis ettirebilir. Ya da bir miras sözleşmesi şeklinde düzenlenerek, bakım alacaklısı vefat ettiğinde malın mülkiyetinin bakım borçlusuna geçmesi taahhüt edilebilir. Hangi yöntem seçilirse seçilsin, bakım alacaklısı bakım borçlusuna karşı malvarlığından belirlenmiş şeyi devretmek zorundadır. Bu bir taşınmaz olabileceği gibi, para, altın, araç gibi başka bir malvarlığı değeri de olabilir; ancak uygulamada taşınmaz devri en yaygın olanıdır.

Bakım alacaklısının malvarlığı devri dışında önemli bir yükümlülüğü yoktur, çünkü sözleşme yapıldığında genellikle bakım alacaklısı edimini baştan ifa eder veya edeceğini taahhüt eder. Ancak bakım alacaklısının da sözleşmeye sadakat yükümü vardır; yani haksız şekilde sözleşmeyi bozmamalı, bakım borçlusunun bakım hizmetini yerine getirmesine engel olmamalıdır. Örneğin bakım borçlusunun bakımını sunmasına sürekli engel olan, onu evine yaklaştırmayan bir bakım alacaklısı, daha sonra sırf bakım yapılmadı diye sözleşmeyi feshetme hakkını kötüye kullanmış sayılabilir. Dolayısıyla bakım alacaklısı da işbirliği yapma, bakımın ifasına izin verme gibi yan yükümlülüklere sahiptir.

Taraflar arasındaki denge ve karşılıklılık: Ölünceye kadar bakma sözleşmesinin esası, bakım borcuna karşılık malvarlığı devrinin ekonomik olarak dengeli ve makul olmasıdır. Taraflar baştan anlaştıkları için, bakım alacaklısı kendisine hayat boyu bakılmasını, malını devrederek güvence altına alır; bakım borçlusu ise ileride sahip olacağı mal karşılığında bu hizmeti sunar. Eğer bakım borçlusuna devredilecek mal çok büyük değerde, bakım yükümlülüğü ise oldukça hafif kalıyorsa (örneğin bakım alacaklısı çok kısa süre sonra vefat etmiş veya fiilen fazla bakıma ihtiyaç duymamışsa), kanun bu durumda bazı haklar tanımıştır. TBK m.616’ya göre tarafların edimleri arasında açık bir oransızlık oluşmuşsa ve fazla yarar sağlayan taraf bunun aslında bir bağış amacıyla yapıldığını ispat edemezse, diğer taraf 6 ay önceden ihbar etmek şartıyla sözleşmeyi feshedebilir. Bu hüküm, özellikle bakım borçlusunun çok az bakım hizmeti verip çok büyük malvarlığı elde ettiği aşırı dengesiz durumlar için getirilmiştir. Ancak uygulamada sık görülen bir durum değildir; zira genellikle bakım alacaklısı vefat ettiğinde sözleşme doğal olarak son bulur. Yine de kanunun bu maddesi, aşırı dengesizlik hallerinde fesih imkanı tanıyarak, sözleşmenin niteliğinin kötüye kullanılmasını önlemeyi amaçlar.

Ayrıca, bakım alacaklısını korumak adına kanun tarafından tanınmış bazı güvenceler mevcuttur. Örneğin TBK m.613 gereği, eğer taşınmaz mülkiyeti bakım borçlusuna devredilmişse, bakım alacaklısı kendi lehine o taşınmaz üzerinde yasal ipotek koydurabilir. Bu kanuni ipotek hakkı, bakım alacaklısının ileride bakım borçlusunun yükümlülüklerini yerine getirmemesi halinde alacağını güvence altına alır. Böylece bakım borçlusu, kendisine devredilen evi başkasına satmaya kalksa bile, tapudaki ipotek nedeniyle satış bedelinden bakım alacaklısının hakları korunur ve kötü niyetli devirlerle malın kaçırılması engellenir.

Bakım yükümlülüğünün yerine getirilmemesi durumunda tapu iptali ve tescil davası açılması

Bakım borçlusunun, sözleşme ile üstlendiği bakım yükümlülüklerini gereği gibi yerine getirmemesi durumunda, bakım alacaklısının en önemli hukuki güvencesi tapu iptali ve tescil davası açma hakkıdır. Bu dava, bakım borçlusuna devredilmiş olan taşınmazın tekrar bakım alacaklısı üzerine (ya da bakım alacaklısının mirasçıları üzerine) tescil edilmesini sağlamaya yöneliktir. Basitçe ifade etmek gerekirse: eğer bakım borçlusu sözleşmeden doğan bakım görevlerini yapmaz veya sözleşme şartlarına aykırı davranırsa, bakım alacaklısı devretmiş olduğu mülkiyetin geri alınması için mahkemeye başvurabilir.

Bu durumda izlenecek hukuki yol şöyledir:

  • İhtar ve Belgeler: Öncelikle, bakım borçlusunun yükümlülüklerini ihlal ettiğinin belirgin hale gelmesi gerekir. Örneğin bakım borçlusu uzun süre bakım alacaklısını ziyaret etmiyor, ihtiyaçlarını karşılamıyor ya da kötü muamele ediyorsa, bu bir ihlal göstergesidir. Uygulamada, dava açmadan önce noter aracılığıyla bir ihtarname gönderilip bakım borçlusunun uyarılması faydalı olabilir. İhtarname ile, bakım borçlusuna sözleşme yükümlülüklerini yerine getirmesi için süre verilip, aksi halde sözleşmenin feshedileceği ve tapu iptali davası açılacağı bildirilebilir. Bu, ileride mahkemede iyi niyetinizi ve sabrınızı göstermek açısından lehe olacaktır.
  • Davanın Tarafları: Tapu iptali ve tescil davasını, kural olarak bakım alacaklısı açar. Bakım alacaklısı hayatta ise bizzat kendi adına davayı açarak, sözleşmeye dayanarak taşınmazın kendi adına geri tescilini talep edebilir. Eğer bakım alacaklısı vefat etmiş fakat bakım borçlusu yükümlülüklerini ölümünden önce gereği gibi yerine getirmemişse, bu durumda bakım alacaklısının mirasçıları davayı açabilir. Mirasçılar, ölen kişinin yerine geçerek, bakım sözleşmesinin ihlal edildiği gerekçesiyle tapu iptalini isteyebilirler. Davada davalı taraf ise tapuda taşınmazın üzerine kayıtlı olduğu bakım borçlusudur (vefat ettiyse onun mirasçıları veya taşınmazı devrettiği üçüncü kişiler davalı konumunda olabilir).
  • Hukuki Dayanak: Bu dava, bakım sözleşmesine dayanır. Yani hukuki sebep, sözleşmenin ihlali nedeniyle sözleşmeden dönme (fesih) ve buna bağlı olarak geri verme yükümlülüğüdür. Türk Borçlar Kanunu genel hükümleri uyarınca, sözleşmeden doğan edimini yerine getirmeyen tarafa karşı diğer taraf sözleşmeyi sona erdirip verdiğini geri isteyebilir. Tapu iptali ve tescil talebi de, aynen iade ilkesine dayanır: Bakım alacaklısı, kendi edimini (mülkiyeti devri) gerçekleştirmiş ancak karşı taraf edimini yapmamıştır, öyleyse verdiğim geri verilsin diyerek tapunun iptalini talep eder.
  • İspat ve Deliller: Bakım yükümlülüğünün yerine getirilmediğini ispat etmek davayı kazanmada kritik noktadır. Davacı, bakım borçlusunun sözleşmede vaat ettiği şekliyle bakım yapmadığını kanıtlamak durumundadır. Bu kapsamda sunulabilecek deliller şunlar olabilir: komşuların veya akrabaların tanıklıkları (örneğin “bakım borçlusu aylardır uğramıyordu, yaşlı adam tek başınaydı” şeklinde), yazışmalar, ihbarlar, hastane kayıtları (örneğin bakım alacaklısının ihmal nedeniyle hastane raporları), bakım borçlusunun belki bakım alacaklısını evden uzaklaştırdığına dair zabıtlar vs. Mahkeme, tüm bu delilleri değerlendirerek gerçekten sözleşme gereği bakım yapılıp yapılmadığını tespit eder. Eğer bakım borçlusunun ciddi bir ihmal veya sözleşmeye aykırı davranışı tespit edilirse, sözleşmenin feshedildiğine ve devredilen taşınmazın tapu kaydının iptal edilip tekrar bakım alacaklısına tesciline karar verilir.
  • Kararın Sonuçları: Mahkeme, davayı haklı bulursa taşınmaz tapudaki mevcut malik (bakım borçlusu) adına olan kaydın iptaline ve bakım alacaklısı adına tesciline hükmeder. Bu karar kesinleşip tapuya ibraz edildiğinde, taşınmaz yeniden eski sahibine dönmüş olur. Bakım alacaklısı hayatta değilse, genellikle tapu onun mirasçıları adına tescil edilir (yani bakım alacaklısının miras bıraktığı malvarlığına geri döner). Bunun yanında, sözleşme feshedildiği için bakım borçlusunun artık bakım yükümlülüğü de sona erer ve karşılıklı edimler iade edilmiş olur. Mahkeme, tarafların durumuna göre, varsa o güne kadar yapılan kısmi ifalar için denkleştirme de yapabilir; örneğin bakım borçlusu bir süre bakım yaptıysa ve bakım alacaklısı da belirli bir süre barındıysa, bunların parasal değeri değerlendirilip gerekirse taşınmazın iadesi yanında ek bir tazminat ya da bedel ödenmesine hükmedilebilir. Ancak çoğu durumda, bakım borçlusunun kusurlu ihlali söz konusu olduğunda, doğrudan tapu iptali kararı verilir ve bakım borçlusuna yaptıklarına karşı herhangi bir bedel iadesi genellikle gündeme gelmez (hizmetler karşılıksız kalabilir).

Sonuç olarak, ölünceye kadar bakma sözleşmesinde bakım borçlusunun sözleşmeye aykırı hareket etmesi ciddi sonuçlar doğurur. Bakım alacaklısı, devrettiği malını geri almak için güçlü bir hukuki araca sahiptir. Bu hak, bakıma muhtaç kişilerin kötü niyetli bakım borçluları tarafından mağdur edilmemesi için getirilmiş bir korumadır. Bakım borçlusu açısından ise büyük bir uyarıdır: Eğer üzerine düşeni yapmazsa, elde ettiği malvarlığını da geri kaybedebilir.

Sözleşmenin feshi, iptali veya geçersizliği durumlarında hangi haklar doğar?

Ölünceye kadar bakma sözleşmesi farklı şekillerde sona erebilir veya geçersiz hale gelebilir. Bu durumların her birinde tarafların sahip olduğu haklar ve sonuçlar farklı olacaktır:

  • Sözleşmenin Feshi (Karşılıklı veya Tek Taraflı Sona Erdirme): Sözleşmenin feshi, tarafların anlaşarak veya kanunun öngördüğü hallerde tek taraflı beyanla sözleşmeyi sona erdirmesidir. Taraflar karşılıklı rıza ile sözleşmeyi sonlandırabilirler; bu durumda edinimler genellikle iade edilir veya taraflar farklı bir anlaşma yapar (örneğin bakım borçlusu taşınmazı geri verir, bakım alacaklısı da artık bakım talep etmeyeceğini kabul eder). Tek taraflı fesih ise genellikle haklı nedenle söz konusu olur. Bakım borçlusunun ağır ihlal halinde olması, bakım alacaklısının da güven ilişkisini kaybetmesi durumunda, bakım alacaklısı tek taraflı fesih bildirimiyle sözleşmeyi sona erdirebilir (TBK m.612 ve m.613 hükümlerine, ayrıca TBK m.616’daki oransızlık hükmüne dayanarak). Haklı fesih halinde, bakım alacaklısı devrettiği malvarlığını geri talep edebilir ve tapu iptali davası yoluyla bunu gerçekleştirir. Fesih, sözleşmeyi ileriye dönük olarak sona erdirir; fesih anına kadar ifa edilen edimler için ise gerektiğinde iade/denkleştirme yapılır. Örneğin bakım borçlusu bir miktar bakım hizmeti sunmuş ancak sözleşme feshedilmişse, bu sunulan hizmetlerin değeri hesaplanıp iade edilecek malın değerinden düşülebilir veya uygun bir tazminat belirlenebilir. Fakat feshe sebep olan taraf bakım borçlusu ise, genelde herhangi bir ek talep hakkı olmaksızın taşınmazı iade etmek zorunda kalır.
  • Sözleşmenin İptali (Butlan veya Tek Taraflı İptal Hakkı): “İptal” kelimesi hukuki olarak farklı anlamlarda kullanılabilir. Birincisi, sözleşmenin iptal edilebilir olduğu durumlar (örneğin yanılma, aldatma, korkutma gibi irade bozuklukları varsa bakım alacaklısı veya bakım borçlusu sözleşmeyi iptal edebilir). Bu durumda, iptal beyanıyla sözleşme geçmişe etkili olarak ortadan kalkar. Örneğin bakım alacaklısı, bakım borçlusunun kendisini kandırarak bu sözleşmeyi imzalattığını ispat ederse, iptal hakkını kullanıp sözleşmeyi baştan itibaren geçersiz saydırabilir. Böyle bir iptal durumunda da taraflar karşılıklı edimleri iade eder: Bakım borçlusu tapu aldıysa geri verir, bakım alacaklısı da o güne kadar yapılan bakımların karşılığını makul ölçüde iade edebilir (haksız tarafa iade gerekmez). İkinci anlamıyla “iptal”, sözleşmenin zaten baştan geçersiz (butlan) olması halidir. Örneğin resmi şekle uyulmadan yapılmış bir ölünceye kadar bakma sözleşmesi zaten kesin hükümsüzdür; bu durumda mahkemeden “sözleşmenin geçersizliğinin tespiti” istenebilir. Sözleşme geçersizse, taraflar aslında hukuken geçerli bir borç ilişkisi kurmamış olduğundan, verilen şeylerin iadesi gündeme gelir. Bakım alacaklısı taşınmazını devrettiyse bunu geri isteyebilir; bakım borçlusu bakım hizmeti verdiyse ve karşılığını alamamışsa (taşınmaz devri gerçekleşmediyse) verdiği hizmetlerin bedelini isteyebilir. Ancak şekil eksikliği nedeniyle geçersizlikte, mahkeme kararıyla da genelde tapu iptali sonucuna gidilir ve hukuken durum en başa döndürülür.
  • Sözleşmenin Geçersizliği (Butlan) Durumu: Geçersizlik, sözleşmenin kanunun aradığı esas koşulları sağlamaması nedeniyle baştan itibaren hükümsüz olması demektir. Ölünceye kadar bakma sözleşmesinde en yaygın geçersizlik sebebi şekil eksikliğidir. Resmi şekilde yapılmayan sözleşme kesin hükümsüz olacağından, taraflar bu sözleşmeye dayanarak hak talep edemezler. Örneğin anne ile oğlu arasında adi yazılı şekilde “sana bakacağım, evini bana vereceksin” şeklinde bir anlaşma yapılmış ama noterde resmileştirilmemişse, oğul bakım borçlusu olarak bu sözleşmeye dayanıp evin tapusunu isteyemez; aynı şekilde anne de resmi sözleşme olmadığı için hukuken yaptırım talep edemez. Fakat eğer bu gayri resmi anlaşma uyarınca fiilen tapuda bir devir yapılmışsa (örneğin satış gibi gösterilerek ev devredildiyse), bu durumda ortada muvazaalı veya geçersiz bir işlem var demektir. Bakım alacaklısı veya mirasçıları, sözleşmenin geçersizliğini ileri sürerek tapu iptal davası açabilirler. Mahkeme, sözleşme geçersiz olduğu için tapu devrinin de hukuki sebebinin olmadığını kabul eder ve tapuyu eski haline döndürür. Geçersiz sözleşmede taraflar, haksız fiil veya sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre de talepte bulunabilirler: Örneğin bakım borçlusu belli bir süre bakım verdi ise ve sözleşme geçersiz çıktığı için ortada kalırsa, verdiği emeğin karşılığını sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre talep etmeye çalışabilir. Ancak mahkemeler, özellikle şekil eksikliği gibi durumlarda, yasa koyucunun amacını korumak için genelde bakım borçlusunun bu tür taleplerine sıcak bakmamaktadır (çünkü şekil şartını bilerek ihlal eden taraf, sonuçlarına katlanır).

Özetle, sözleşme herhangi bir nedenle sona erdiğinde veya geçersiz olduğunda, asli kural karşılıklı edimlerin iadesidir. Bakım alacaklısı devretmiş olduğu malvarlığını geri alır, bakım borçlusu da mümkünse verdiği hizmetlerin karşılığını alır (ya da alamaz, eğer kusurlu olan kendisiyse). Özellikle tapu iptali gibi davalarla malvarlığı eski sahibine döner. Bu süreçte ortaya çıkabilecek uyuşmazlıklarda, mahkeme hakkaniyete uygun bir çözüm bulmaya gayret edecektir. Ancak bakım alacaklısını koruma ilkesi ağır basar; çünkü sözleşmenin amacı bakıma muhtaç kişiyi korumaktır. Bu nedenle, çoğu durumda bakım borçlusu yükümlülüklerini yerine getirmemişse, elde ettiği tüm kazanımları iade eder ve ekstra bir hak talep edemez.

Tapu iptali ve tescil davasının şartları, görevli mahkeme, ispat yükü

Tapu iptali ve tescil davası, yukarıda bahsedilen gibi genellikle bakım borçlusunun yükümlülüklerini yerine getirmemesi veya sözleşmenin muvazaalı (danışıklı) olduğunun iddia edilmesi durumlarında açılır. Bu davanın başarılı olabilmesi için belli şartların mevcut olması, doğru mahkemede açılması ve iddiaların ispat edilmesi gerekir:

  • Dava Açma Şartları: Öncelikle ortada geçerli bir ölünceye kadar bakma sözleşmesi bulunmalıdır (resmi şekle uygun yapılmış veya miras sözleşmesi şeklinde düzenlenmiş olmalıdır). Sözleşme geçerli değilse (örneğin adi yazılı yapılmışsa), dava açılırken zaten bu geçersizlik ileri sürülerek tapu iptali istenir. Eğer sözleşme geçerli ise, davacı tarafın iddiası genellikle sözleşmeye aykırılık (bakımın yapılmaması) ya da muvazaa (yani sözleşmenin aslında gerçek bir bakım amacı taşımayıp bağış gizlemek veya mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla yapıldığı) yönünde olacaktır. Davanın dayanağına göre aranan şartlar değişir:
    • Bakımın Yapılmaması İddiası: Bakım alacaklısı veya mirasçıları, bakım borçlusunun sözleşmede öngörülen bakım edimini ifa etmediğini ileri sürer. Bu durumda geçerli bir sözleşme ve karşı tarafın ciddi bir ihlali söz konusudur. Bu şartlar mevcutsa dava açılabilir.
    • Muvazaa (Danışıklılık) İddiası: Burada genellikle davacı konumunda bakım alacaklısının mirasçıları olur. İddia, ölünceye kadar bakma sözleşmesinin gerçekte mirastan mal kaçırma amacıyla yapılmış göstermelik bir işlem olduğudur. Yani miras bırakan (bakım alacaklısı) aslında bakım niyetiyle değil, diğer mirasçılarını mirastan mahrum bırakmak veya belirli bir kişiye bağış yapmak amacıyla bu sözleşmeyi yapmıştır. Bu durumda da tapu iptali davası açılabilir, ancak burada sözleşmenin muvazaalı olduğunu ispat şartı vardır (aşağıda ispat yükünde değinilecektir).
  • Görevli ve Yetkili Mahkeme: Tapu iptali ve tescil davalarında görevli mahkeme, genel olarak Asliye Hukuk Mahkemesi’dir. Yetki bakımından ise, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi davaya bakmakla yetkilidir. Yani, bakım sözleşmesine konu taşınmaz hangi il veya ilçede ise, o yer Asliye Hukuk Mahkemesi’nde dava açılmalıdır. (HMK’ya göre taşınmazın aynına ilişkin davalarda taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi yetkilidir.) Dava dilekçesinde, taşınmazın tapu bilgileri, sözleşmenin yapıldığı tarih ve koşullar, ihlal veya muvazaa iddiaları net şekilde belirtilmelidir.
  • İspat Yükü: Bu tür davalarda ispat yükü davacıdadır. Yani davayı açan taraf (bakım alacaklısı veya mirasçıları), tapu kaydının iptalini gerektiren olguları ispat etmek durumundadır. Bakım yapılmadığı iddiasıyla açılmışsa, bakım borçlusunun yükümlülüklerini yerine getirmediğini kanıtlamak davacının yükümlüğüdür. Yukarıda bahsedildiği gibi, tanık ifadeleri, belge ve kayıtlar, fotoğraflar, iletişim kayıtları gibi deliller kullanılabilir. Mahkeme, bakım borçlusunun savunmasını da dikkate alarak gerçekten sözleşmeye aykırılık olup olmadığını değerlendirir. Eğer davacı, bakım yapılmadığını somut olarak ispat edemezse, davanın reddi söz konusu olabilir.

Muvazaa iddiasına dayanan tapu iptali davalarında ise ispat yükü, kural olarak muvazaayı iddia eden tarafa aittir. Yani mirasçılar “bu sözleşme aslında bakım için yapılmadı, muvazaalı bir işlemdir” diyorsa, bunu destekleyecek delilleri sunmaları gerekir. Muvazaa ispatı genellikle dolaylı delillerle yapılır: Örneğin bakım alacaklısı sözleşme tarihinde çok yaşlı değildi veya bakıma ihtiyacı yoktu, bakım borçlusu gerçekte hiç bakım yapmadı, sözleşmeden kısa süre önce mirasçılarıyla anlaşmazlık vardı, taşınmazın değeri çok yüksekti ve karşılığında neredeyse bakım hizmeti verilmedi vb. göstergeler bir araya getirilerek mahkeme ikna edilmeye çalışılır. Yargıtay kararlarına göre, ölünceye kadar bakma akdinin muvazaalı olup olmadığını anlamak için muris (bakım alacaklısı/miras bırakan) ile bakım borçlusu ve diğer mirasçılar arasındaki ilişkiler, murisin yaşı, sağlık durumu, devredilen malın tüm malvarlığına oranı gibi unsurlar değerlendirilmelidir. Eğer devredilen mal, miras bırakanın tüm malvarlığının çok büyük bir kısmını oluşturuyorsa ve makul bir bakım karşılığı gibi görünmüyorsa, bu durum mirasçılardan mal kaçırma amacı olduğuna dair bir işaret olabilir. Bu tür ipuçlarını ortaya koymak davacı mirasçıların işidir.

  • Yargılama Süreci: Davada hem davacı hem de davalı taraf delillerini sunar. Bakım borçlusu (davalı), bakım görevini layıkıyla yerine getirdiğini veya sözleşmenin muvazaalı olmadığını savunmaya çalışacaktır. Örneğin bakım borçlusu kendi lehine, bakım alacaklısıyla birlikte yaşadığına, ona baktığına dair komşu tanıkları getirebilir; ödeme yaptığına dair makbuzlar, fotoğraflar vb. sunabilir. Mahkeme, tüm bu delilleri tartışarak bir sonuca varır. Sonuçta eğer davacı taraf iddialarını kanıtlayabilirse, tapu iptali ve tescil kararı verilir. Aksi halde, yani bakım borçlusunun gerçekten yükümlülüklerini yerine getirdiği anlaşılırsa ya da muvazaa iddiası ispatlanamazsa, dava reddedilir ve tapu kaydı olduğu gibi kalır.

Özetle, tapu iptal ve tescil davası ciddi bir hazırlık ve güçlü deliller gerektiren bir süreçtir. Hak kaybına uğradığını düşünen bakım alacaklısı veya mirasçılar için etkili bir yol olsa da, mahkemeyi ikna edecek şekilde ispat yapılması şarttır. Bu nedenle, dava açmadan önce hukuki danışmanlık almak ve stratejik bir hazırlık yapmak önemlidir.

Uygulamada karşılaşılan uyuşmazlık örnekleri

Ölünceye kadar bakma sözleşmeleriyle ilgili olarak uygulamada pek çok uyuşmazlık yaşanmıştır. Bu uyuşmazlıklardan bazıları, sözleşmenin niteliğinden ve tarafların beklentilerinden doğan tipik sorunlardır. İşte birkaç örnek:

  • Manevi İlgi Eksikliği: Sözleşme gereği bakım borçlusu, bakım alacaklısının her türlü ihtiyacını karşılamayı taahhüt eder. Bazı durumlarda bakım borçlusu, bakım alacaklısına maddi destek sağlamasına rağmen manevi yönden ilgisiz kalabilmektedir. Örneğin bakım borçlusu, her ay yaşlı kişiye belirli bir para verip temel ihtiyaçlarını gideriyor ancak onu ziyaret etmiyor, halini hatırını sormuyor, hastalandığında yanında bulunmuyorsa; bu durum bakım alacaklısı açısından ciddi bir memnuniyetsizlik yaratır. Uygulamada görülmüştür ki, yaşlı kişiler sırf bu ilgisizlik nedeniyle sözleşmeden caymak istemekte ve malını geri almaya çalışmaktadır. Yargı kararlarında da, bakım borçlusunun sadece parasal yardım yapmasının yeterli görülmediği; samimi bir aile yakını gibi bakım alacaklısına ilgi göstermesinin sözleşmenin ruhuna uygun olduğu vurgulanmıştır. Dolayısıyla manevi ilginin eksikliği, tek başına tapu iptali için haklı bir sebep olarak değerlendirilebilmektedir.
  • Tek Malvarlığının Devri ve Mirasçıların İtirazı: Özellikle bakıma muhtaç yaşlı kişinin sahip olduğu yegâne taşınmazını veya malvarlığının çok büyük bir bölümünü ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile devretmesi, uygulamada en sık tartışma yaratan konulardan biridir. Örneğin yaşlı bir baba, sahip olduğu tek evi kendisine bakan bir komşusuna veya sadece bir çocuğuna devretmiştir. Diğer çocuklar (mirasçılar) bu durumda genellikle itiraz etmekte, “babamız aslında bakıma muhtaç değildi” veya “bu sözleşme bahanesiyle mal kaçırıldı” diyerek dava açmaktadırlar. Bu tip uyuşmazlıklarda mahkemeler, sözleşmenin gerçekten bakım karşılığı mı yoksa mirasçıları dışlamak için mi yapıldığını anlamaya çalışır. Eğer bakım alacaklısının başka malı yokken tek malını devretmesi söz konusuysa, Yargıtay kararları genellikle muvazaa ihtimaline dikkat çekmektedir. Birçok olayda görülmüştür ki, miras bırakan kişi aslında bakım borçlusuna minnet duyduğu için değil, diğer mirasçılara mal bırakmak istemediği için bu yola başvurmuştur. Mahkemeler, bakım borçlusunun gerçekten kayda değer bir bakım verip vermediğine, sözleşme sırasında bakım alacaklısının sağlık ve aile durumuna bakarak sonuca varır. Örneğin Yargıtay, bir kararında yaşlı babanın en değerli taşınmazlarını ikinci eşine ölünceye kadar bakma akdiyle devretmesini, geride kalan çocuklarına nispeten mal bırakmamak amacı güttüğü gerekçesiyle iptal etmiştir. Bu tür örnekler, mirasçılar arasında sıkça görülür ve muris muvazaası hukuki sebebiyle tapu iptal davalarına konu olur.
  • Sadece Kağıt Üzerinde Bakım (Fiilen Bakım Yapılmaması): Bazı durumlarda ise sözleşme yapılmış olmakla birlikte, bakım borçlusu fiilen hiçbir bakım sağlamaz. Örneğin şehir dışında yaşayan bir akraba, yaşlı amcasına bakma sözleşmesi yaparak amcanın evini üzerine alır, fakat sonrasında bakım yükümlülüğünü yerine getirmez; yaşlı adam komşuların yardımıyla yaşamaya devam eder. Bu gibi olaylarda bakım alacaklısı (yaşlı amca) veya vefat etmişse mirasçıları, tapu iptal davası açarak, sözleşmenin şartlarının yerine getirilmediğini ispat etmeye çalışırlar. Mahkemeler bu gibi durumlarda genellikle bakım borçlusunun savunma olarak ileri sürdüğü bahaneleri kabul etmemektedir. “Ben uzaktaydım, gelip gidemedim” veya “kendisi istemedi” gibi savunmalar, somut delillerle doğrulanmadıkça geçerli olmuyor. Eğer sözleşme yapıldıktan sonra bakım borçlusu, bakım alacaklısını kendi haline bırakmışsa bu açık bir ifa etmeme halidir ve tapu iptali sonucunu doğurur. Uygulamada bazı kararlar, bakım alacaklısının vefatından sonra dahi, yapılan araştırmada komşu ve tanıdık beyanlarıyla bakım borçlusunun hiç ilgilenmediğinin ortaya çıkması üzerine, tapu kaydının iptaline hükmetmiştir.
  • Bakım Borçlusunun Erken Ölümü veya Aczi: Dikkate değer bir diğer uyuşmazlık örneği, bakım borçlusunun bakım alacaklısından önce vefat etmesi veya iflas etmesi gibi durumlardır. Örneğin, bakım borçlusu olarak sözleşmeyi yapan kişi, bakım alacaklısı hayattayken ölürse, bakım yükümlülüğü fiilen yerine getirilemez hale gelir. Bu durumda bakım alacaklısı ne yapacaktır? Uygulamada, böyle bir durumda bakım alacaklısının, bakım borçlusunun mirasçılarına karşı tapu iptal davası açması söz konusu olabilir. Mahkemeler, bakım borçlusunun ölümüyle sözleşmenin imkansız hale geldiğini değerlendirip, devredilen malın kısmen veya tamamen iadesine karar verebilmektedir. Özellikle bakım borçlusunun vefatı anında bakım alacaklısı hala yaşıyor ve bakıma muhtaç durumdaysa, hakkaniyet gereği malvarlığının geri dönmesi sağlanabilir. Bazı Yargıtay kararlarında, bakım borçlusunun ölümü halinde, devredilen malvarlığının bakım alacaklısının mirasçılarına (örneğin çocuklarına) kalmayıp, kısmen bakım alacaklısının mirasçılarına iade edilmesi yönünde sonuçlar görülmüştür. Bu, teknik olarak sözleşmenin hükümsüz hale gelmesi nedeniyle yapılan bir düzenlemedir.
  • Kötü Muamele ve Sözleşmenin Çekilmez Hale Gelmesi: Bazı üzücü durumlarda bakım borçlusu, bakım alacaklısına iyi davranmamakta, hatta kötü muamele etmektedir. Örneğin yaşlı kişiye sözlü hakaret, fiziki ihmal veya şiddet gibi kabul edilemez davranışlar maalesef uygulamada karşılaşılabilen durumlardır. Bu gibi hallerde bakım alacaklısı elbette sözleşmeyi derhal sona erdirme ve malını geri alma hakkına sahiptir. Mahkemeler, bakım alacaklısına kötü davranıldığını ispatlayan her türlü delili (tanık, doktor raporu, kamera kaydı vb.) dikkate alır ve genellikle hızla sözleşmenin feshine hükmederler. Çünkü ortada sözleşmenin temelini sarsan, güven ilişkisini tamamen yok eden bir durum vardır. Bu tip davalar genelde tartışmasız şekilde bakım alacaklısı lehine sonuçlanır; ayrıca bakım borçlusu hakkında ceza hukuku yönünden de sorumluluklar doğabilir.

Yukarıdaki örnekler, ölünceye kadar bakma sözleşmelerinde sık rastlanan sorun alanlarını göstermektedir. Her olayın kendine özgü koşulları bulunsa da, özünde mahkemelerin değerlendirmesi, “Bu sözleşme gerçekten amacına uygun şekilde yürümüş mü? Yoksa bir taraf için haksızlık veya kandırmaca mı söz konusu?” sorularına cevap aramaktır. Potansiyel uyuşmazlıkları en aza indirmek için, sözleşme hazırlanırken çok net ve detaylı hükümler konulmalı, bakımın nasıl sağlanacağı, tarafların beklentileri açıkça yazılmalı; ayrıca resmi şekil şartlarına kesinlikle uyulmalıdır.

Yargıtay kararları ve içtihatlar ışığında değerlendirme

Yargıtay, ölünceye kadar bakma sözleşmeleriyle ilgili çok sayıda karar vermiş olup, bu sözleşmelerin hukuki rejimini ve ihtilaflı durumların çözümünü içtihatlarıyla şekillendirmiştir. Yargıtay kararlarından çıkan belli başlı prensipleri şu şekilde özetleyebiliriz:

  • Resmi Şekil Vazgeçilmezdir: Yargıtay, hemen her kararında, ölünceye kadar bakma sözleşmesinin resmi şekilde yapılması gerekliliğini vurgulamaktadır. Örneğin Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun bir kararında (6.2.2008 tarihli) açıkça, resmi şekilde düzenlenmeyen ölünceye kadar bakma sözleşmelerine değer verilemeyeceği ve bu sözleşmeye dayanılarak tapu iptali kararı verilemeyeceği ifade edilmiştir. Bu, içtihat bakımından istikrar kazanmış bir görüştür. Dolayısıyla Yargıtay, şekil şartına aykırılığı tespit ettiğinde, daha işin esasına girmeden sözleşmeyi geçersiz saymakta ve tapu devri yapılmışsa bunu iptal etmektedir.
  • İvazlı Sözleşme ve Mirasçıların Saklı Payı: Ölünceye kadar bakma sözleşmesi, Yargıtay içtihatlarına göre ivazlı (karşılıkli) bir sözleşme olduğu için, miras hukuku bakımından genellikle bağışlama sayılmaz ve bu nedenle saklı pay kurallarına tabi tutulmaz. Yani mirasçılar “saklı payım zedelendi, tenkis (indirim) istiyorum” diye direkt olarak talepte bulunamazlar; çünkü ölen, malını bir sözleşme karşılığı devretmiştir, bu bir bağışlama değildir. Ancak Yargıtay, bazı istisnai durumlarda bunun aksini değerlendirebilmektedir. Özellikle bakım borçlusunun taahhüdünü yerine getiremediği veya bakım borçlusunun bakım alacaklısından önce ölmesi gibi durumlarda, mirasçılar bir kısım talepte bulunabilmektedir. Yargıtay’ın güncel kararlarında, bakım borçlusu önce vefat ederse mirasçıların, devredilen mal üzerinde belli oranda hak iddia edebildiği görülmektedir. Genel çerçevede ise Yargıtay, gerçekten ifa edilmiş bir bakım sözleşmesini mirasçılar açısından geçerli saymakta ve saklı pay taleplerine genellikle kapalı durmaktadır.
  • Muvazaa (Mirastan Mal Kaçırma) İncelemesi: En çok karşılaşılan uyuşmazlıklardan biri olan muris muvazaası konusunda Yargıtay’ın oturmuş kriterleri vardır. Yargıtay, bir ölünceye kadar bakma sözleşmesinin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı muvazaalı olup olmadığını değerlendirirken bir dizi kritere bakar: Sözleşme yapılırken bakım alacaklısının gerçekten bakıma muhtaç durumda olup olmadığı, bakım borçlusunun bu bakım işini üstlenmesinin makul ve hayatın olağan akışına uygun olup olmadığı, devredilen malın değeri ile sunulan bakım arasında bariz bir orantısızlık bulunup bulunmadığı, bakım alacaklısının diğer mirasçılarla ilişkilerinin durumu, özellikle de devredilen malın bakım alacaklısının tüm malvarlığının ne kadarını oluşturduğu gibi unsurlar çok önemlidir. Yargıtay içtihatlarına göre, miras bırakanın devrettiği malvarlığı, tüm malvarlığının büyük bir kısmına tekabül ediyorsa ve bu devir karşılığında bakım borçlusundan gelen edim oldukça sınırlı kalmışsa, çoğunlukla bu durum muvazaalı kabul edilmektedir. Örneğin, bir Yargıtay kararında miras bırakanın sahip olduğu dört taşınmazın en değerlilerini bakım sözleşmesiyle tek bir mirasçısına devrettiği, geride kalan malların ise değersiz olduğu saptanmış ve “asıl amacın bakım sağlamak değil, diğer mirasçıdan mal kaçırmak olduğu” sonucuna varılmıştır. Bu gibi durumlarda Yargıtay, tapu devrini iptal ederek taşınmazların miras paylaşımına geri dönmesine karar vermektedir.
  • Gerçek İrade ve Niyetin Araştırılması: Yargıtay, sözleşmenin şeklen ölünceye kadar bakma sözleşmesi olmasına aldanmayıp, tarafların gerçek iradesine odaklanan bir yaklaşım benimser. Eğer ortada bir bakım sözleşmesi varsa ancak bakım alacaklısının bakım ihtiyacı tartışmalıysa veya bakım borçlusu gerçekte bakım yapmamışsa, Yargıtay bunun muvazaa olduğuna hükmedebilir. Tersine, eğer diğer mirasçılar itiraz etse bile somut olarak bakım borçlusunun yıllarca fedakarca bakım sağladığı, miras bırakanın da rızasıyla malını ona verdiği anlaşılıyorsa, Yargıtay bu durumda sözleşmeyi geçerli kabul eder. Örneğin pek çok kararda, miras bırakanın diğer mirasçıları tarafından terk edildiği, sadece bakım borçlusunun ilgilendiği ve bu nedenle malını ona bıraktığı hallerde, Yargıtay sözleşmeyi korumuş ve diğer mirasçıların iptal talebini reddetmiştir. Bu da gösteriyor ki, Yargıtay için önemli olan, sözleşmenin yaşama geçirilip geçirilmediği ve makul bir amaca dayanıp dayanmadığıdır.
  • Bakım Kavramının Kapsamı: Yargıtay kararlarında, bakım borcunun kapsamına ilişkin de değinmeler bulunur. Özellikle manevi bakım konusu bazı kararlarda ele alınmıştır. Yargıtay, bakımın sadece maddi bakım anlamına gelmediğini, yaşlı kişinin manevi gereksinimlerinin de karşılanmasının bakım borcuna dahil olduğunu belirtmiştir. Örneğin bir kararında, bakım borçlusunun aynı şehirde olmasına rağmen bakım alacaklısını neredeyse hiç ziyaret etmemesi, sadece uzaktan ara sıra para göndermesini sözleşmenin ruhuna aykırı bularak, bu durumu da ihlal olarak değerlendirmiştir. Bu, bakım borçlularına bir uyarıdır: “Bakım sağlamak” geniş bir kavramdır ve Yargıtay bunu dar yorumlamamaktadır.
  • Usul ve Teknik Konular: Yargıtay, bu davalarda usule ilişkin bazı noktalara da dikkat çekmiştir. Örneğin, tapu iptali ve tescil davalarında, eğer muvazaa iddiası varsa, bu iddianın her zaman ileri sürülebileceğini (yani zamanaşımı itirazı dinlenmeyeceğini) çoğu kararında ifade etmiştir. Çünkü muris muvazaası hukuki sebebine dayanan davalar, Yargıtay’ın içtihatlarında zamanaşımına tabi değildir; miras bırakanın ölümünden sonra her zaman açılabilir. Buna karşın tenkis (saklı payın ihlali) davaları belirli sürelerle sınırlıdır. Ancak dediğimiz gibi, Yargıtay gerçek bir bakım sözleşmesi varsa zaten tenkis uygulanamaz demektedir.

Genel bir değerlendirme yapacak olursak; Yargıtay, ölünceye kadar bakma sözleşmelerine hem bakıma muhtaç kişiyi koruyucu, hem de olası miras hakkı ihlallerine karşı dengeleyici bir yaklaşım sergilemektedir. Şekil şartına sıkı bağlılık, sözleşmenin gerçek bir bakım ilişkisine dayanması gerekliliği ve orantısız durumlarda mirasçıların korunması gibi ilkeler, Yargıtay içtihatlarıyla ortaya konmuştur. Bu içtihatlar ışığında, böyle bir sözleşme yaparken veya bu sözleşmeye dayanarak hak ararken, tarafların dikkatli olması ve Yargıtay’ın çizdiği çerçeveyi göz önünde bulundurması gerekir.

Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi ve Buna Dayanan Tapu İptali ve Tescili

Sıkça Sorulan Sorular (SSS)

  1. Ölünceye kadar bakma sözleşmesi nedir?

    Ölünceye kadar bakma sözleşmesi, bir kişinin başka bir kişiye hayatının sonuna kadar bakmayı taahhüt ettiği, bakım karşılığında da bakılan kişinin ona malvarlığından bir şey devrettiği bir sözleşme türüdür. Kısaca, “bakım karşılığı mal devri” anlaşmasıdır.

  2. Bu sözleşme sadece aile bireyleri arasında mı yapılabilir?

    Hayır, ölünceye kadar bakma sözleşmesi aile dışında kişilerle de yapılabilir. Uygulamada en sık anne-baba ile çocuk arasında görülse de, bir akraba, bir komşu veya tamamen üçüncü bir şahıs da bakım borçlusu olabilir. Önemli olan, tarafların iradelerinin bu sözleşmeye uygun şekilde birleşmesidir.

  3. Sözleşmenin noterde yapılması şart mı?

    Evet, resmi şekil şartı gereği sözleşmenin noter veya yetkili resmi memur huzurunda, iki tanıkla birlikte yapılması zorunludur. Noterde yapılan sözleşme, miras sözleşmesi biçiminde düzenlenir. Noter onayı olmadan, adi yazılı şekilde yapılan anlaşmalar geçersiz sayılır.

  4. Bakım borçlusu hangi hizmetleri sağlamak zorundadır?

    Bakım borçlusu, bakım alacaklısının barınma, yeme-içme, temizlik gibi tüm günlük ihtiyaçlarını karşılamalı; hastalandığında tedavi ettirmeli; kısacası onu koruyup gözetmelidir. Ayrıca manevi olarak da destek olmalı, yanında olup ilgi göstermelidir. Sözleşmede bu hizmetler detaylandırılabilir, ancak genel anlamıyla yaşamını sürdürebilmesi için gereken her şeyi sağlamak zorundadır.

  5. Taşınmazın devri ne zaman yapılır?

    Tarafların anlaşmasına bağlıdır. Bazı sözleşmelerde taşınmazın mülkiyeti hemen bakım borçlusuna geçirilir ve bakım alacaklısına ölene kadar o evde oturma hakkı tanınır. Diğer bazı sözleşmelerde ise taşınmazın devri, bakım alacaklısının vefatı sonrasına bırakılır (miras sözleşmesi şeklinde). Her iki halde de resmi sözleşme yapılır; ya hemen tapu devri olur ya da ileride devredilmek üzere güvence altına alınır.

  6. Bakım borçlusu yükümlülüklerini yerine getirmezse ne olur?

    Eğer bakım borçlusu sözleşmedeki görevlerini ihmal ederse, bakım alacaklısı sözleşmeyi feshedebilir ve devredilen taşınmazın geri alınması için tapu iptali ve tescil davası açabilir. Mahkeme, bakımın yapılmadığını tespit ederse tapu kaydını iptal edip malı geri verir. Yani bakım borçlusu sözünü tutmazsa, aldığı mülkü de kaybeder.

  7. Bakım alacaklısı vefat ederse dava hakkı biter mi?

    Bakım alacaklısı vefat ettiğinde, eğer bakım borçlusu sözleşme şartlarını yerine getirmemişse, mirasçıları dava hakkını devralır. Mirasçılar, murisin (bakım alacaklısının) yerine geçerek tapu iptali davası açabilir veya sözleşmenin muvazaalı olduğunu iddia edebilirler. Yani dava hakkı, mirasçılara geçebilir.

  8. Diğer mirasçılar bu sözleşmeye itiraz edebilir mi?

    Evet, diğer mirasçılar, eğer sözleşmenin mirastan mal kaçırma amacıyla yapıldığını düşünüyorlarsa, muris muvazaası iddiasıyla tapu iptal davası açabilirler. Ancak bunun için sözleşmenin gerçekten bakım amacı taşımadığını, göstermelik olduğunu ispat etmeleri gerekir. Gerçekten bakım hizmeti verilmişse, mirasçıların sadece “saklı payımız zedelendi” diyerek iptal ettirmesi genellikle mümkün olmaz.

  9. Bakım borçlusu bakıma muhtaç kişiden önce ölürse ne olur?

    Bu durumda sözleşme, bakım borçlusunun edimi yerine getirilemez hale geldiği için sona erer. Eğer taşınmaz devri gerçekleşmişse, bakım alacaklısı veya onun mirasçıları tapu iptali davası açarak malın geri verilmesini talep edebilirler. Mahkeme, durumun hakkaniyetine göre taşınmazın tamamen veya kısmen iadesine karar verebilir. Kısaca, bakım borçlusunun erken ölümü halinde, bakım alacaklısı ortada kalmayıp malını geri alabilir.

  10. Ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile vasiyetname arasındaki fark nedir?

    Vasiyetname, tek taraflı bir ölüme bağlı tasarruftur; kişi malını kime bırakacağını tek taraflı beyanla belirtir ve vefatından sonra geçerli olur. Ölünceye kadar bakma sözleşmesi ise iki taraflı bir sözleşme olup, bakım karşılığında mal devrini içerir ve taraflara karşılıklı yükümlülük yükler. Vasiyette mirasçı, mirası bırakana karşı bir yükümlülük altına girmez (karşılıksız kazanım), oysa bakım sözleşmesinde malı alacak kişi bakım yapmak zorundadır. Ayrıca vasiyetname her zaman tek taraflı olarak değiştirilebilir veya iptal edilebilir; ancak ölünceye kadar bakma sözleşmesi tarafların anlaşması olmadan tek taraflı olarak (haklı sebep olmadıkça) bozulamaz.

  11. Bakım sözleşmesiyle malı alan kişi, daha sonra bu malı üçüncü kişiye satarsa ne olur?

    Bakım alacaklısı, kanunun kendisine tanıdığı yasal ipotek hakkını kullanmışsa, tapuya konulan ipotek sayesinde üçüncü kişiye satış yapılsa bile hakkını koruyabilir. Eğer ipotek yok ve mal satılmışsa, üçüncü kişinin bu malı iyi niyetle alıp almadığı önem kazanır. İyi niyetli üçüncü kişileri koruyan tapu hükümleri vardır (TMK m.1023). Ancak bakım borçlusunun yükümlülüklerini yerine getirmemesi durumunda, bakım alacaklısı satışa rağmen tapu iptali davası açabilir. Mahkeme, üçüncü kişi iyiniyetli ise tazminat veya tenkis gibi çözümler de düşünebilir. En sağlıklısı, bakım alacaklısının hakkını garantiye almak için tapuya ipotek şerhi koydurmasıdır.

  12. Ölünceye kadar bakma sözleşmesi yapılırken nelere dikkat edilmeli?

    Öncelikle sözleşmenin resmi şekilde (noterde, tanıklar huzurunda) yapılmasına dikkat edilmelidir. Sözleşme metninde bakımın kapsamı, devredilecek mal açıkça belirtilmeli, varsa özel istekler (örneğin belli bir harçlık verme, belirli kişilerin ziyareti gibi) yazılmalıdır. Bakım alacaklısı, kendi adına intifa (yaşam boyu kullanma) hakkı veya ipotek gibi hakları tapuya koydurarak kendini güvenceye alabilir. Tarafların kimlik bilgileri, sağlık durumları, malın değeri gibi unsurlar doğru yansıtılmalıdır. Gerekirse bir avukattan yardım alınarak her iki tarafın da hakları dengeli biçimde korunmalıdır.

Konu ile ilgili herhangi bir soru veya talebiniz olması halinde bizlerle her zaman iletişime geçebilir, dilediğiniz takdirde online danışmanlık hizmetimizden yararlanabilirsiniz.

Saygılarımızla,

Yayınlar

  • TÜKETİCİ HUKUKU: TÜKETİCİ AVUKATI NE YAPAR? Genel
  • GÜMRÜK HUKUKU: GÜMRÜK AVUKATI NE YAPAR? Genel
  • VERGİ HUKUKU: VERGİ AVUKATI NE YAPAR? Genel
  • SİGORTA HUKUKU: SİGORTA AVUKATI NE YAPAR? Genel
  • İCRA HUKUKU: İCRA AVUKATI NE YAPAR? Genel
  • CEZA HUKUKU: CEZA AVUKATI NE YAPAR? Genel
  • KAMULAŞTIRMA HUKUKU: KAMULAŞTIRMA AVUKATI NE YAPAR? Genel
  • KOOPERATİF HUKUKU: KOOPERATİF AVUKATI NE YAPAR? Genel
  • ULUSLARARASI VATANDAŞLIK HUKUKU: ULUSLARARASI AVUKAT NE YAPAR? Genel
  • KAT MÜLKİYETİNDEN KAYNAKLANAN UYUŞMAZLIKLAR: SİTE YÖNETİM AVUKATI NE YAPAR? Genel

0 232 700 21 79

Akdeniz Mahallesi No: 120 Alsancak-Konak / İzmir

info@gozdeyavuzer.com

P.tesi-Cuma: 09:00-18:00

YASAL UYARI   |    GİZLİLİK POLİTİKASI   |   ÇEREZ POLİTİKASI   |   KVKK AYDINLATMA METNİ

  • Link to Facebook
  • Link to LinkedIn
  • Link to Instagram
  • Link to Youtube

© 2023 Av. Gözde Yavuzer. Tüm hakları saklıdır. Localveri Web Tasarım

ÖNALIM (ŞUFA) HAKKINA DAYANAN TAPU İPTALİ VE TESCİL DAVASIAİLE KONUTU ŞERHİ NEDENİYLE TAPU İPTALİ VE TESCİL DAVASI
Sayfanın başına dön